Saat sabaha karşı dört buçuk suları. Kadın sokakta yürüyor tek başına. Elinde taşıyor ayakkabılarını. Yere basmakta olduğunun farkında değil gibi. Kızgın! Kendisine, hayata, sevmelerine ve sevilmelerine kızgın. Arada sırada durup hâlâ ışığı yanmakta olan evlere bakıyor. İçeride yaşayanların olası ortak özelliklerini düşünüyor. Evli insanlar, çocuklar ve yaşlılar. Onlar mı şanslı, kendisi mi şanssız bilemiyor. Var gibi yapılan yoklar mı daha can yakıcı yoksa yok gibi olan varlar mı? Hava sıcak. Ter mi yanaklarından süzülen, yaş mı onu da ayıramıyor. Şu geçmiş muhasebesi insanı nasıl da bitiriyor. Geçmişe eklenen her yeni şimdi hâlâ nasıl da yanlış. Yanlış üstüne konulan yanlışlardan doğru çıkmıyor işte. Doğru kaçıyor. Saklanıyor. Neyin mücadelesi bu böylesine yoran? Saklandığı yerden çıkıverse gerçek acaba mutluluk getirecek mi? Sızlayan kemiklerini hissediyor. Moraran etleri acıyor. Kızgınlığı artıp kalbini sıkıştırıyor. Ne zaman her şey böylesine karıştı ve çirkinleşti ki? Ne zaman sözler anlatmaya yetmez oldu ve bitti? Gözlerdeki ılık bakışlar nasıl buz kesti? Nereye gittiğini bilmeden yürümeyi sürdürdü. Pedikürlü ayaklarını sıcak asfalt yaktı ama o bunu fark etmedi. Pahalı kremlerle masaj yapılan cildini taşlar kesti ama hissetmedi. Her adımda biraz daha netliğini kaybetti dünya. Her adımda biraz daha silikleşti hayat. Kime değer vereceğini bilmemek herkese değer vermeyi getirmişti, tiksindi. O değer her neyse? Biraz daha sabrederken hep eksilmişti. Eksiltenler artmış, o azalmıştı. Nerede kaldı sevgilerim, nerede beni sevenler derken akmayı hızlandıran ter olamazdı. Önünü görmesini engelleyen sıcak değildi. Tam tersine soğuktu insanları böylesine acımasızlaştıran. Yüreklerin soğukluğu. Ayakları kesilmeye, yaşları dökülmeye, kemikleri sızlamaya devam etti. Artık durmak istiyordu. Durmalarını diliyordu. Ama ne durdular ne de durdu. Dünya dönmeye, insanlar uyumaya, o tükenmeye devam etti. Son damlaya kadar. Sevginin, gözyaşının, sabrın, isteğin, umudun son damlasına kadar! Durdu. Ayakkabılarını giydi. Maskesini taktı ve yine insanların içine karıştı. Son damla bile kurumuştu.