Yaklaşık bir yıldan beri basın yayın organlarında dillendirilen ve hükümet tarafından da çıkarılacağı açıklanan SSK ve Bağ-Kur prim borçlarının affı ile ilgili kanun tasarısı nihayet TBMM'de Çalışma ve Sosyal işler Komisyonu'nda görüşülmeye başlandı. Prim affı ile ilgili kamuoyunda meydana gelen beklenti doğrultusunda hükümetin taahhütte bulunmasından yaklaşık 8 ay sonra tasarının mecliste görüşülmesi doğru olmamakla birlikte zararın neresinden dönülürse kârdır. Af ile ilgili söz verildiği andan itibaren hemen Kanunun çıkarılması gerekirdi. Kurumların prim tahsilatı, söylentiler sebebiyle ciddi anlamda düştü. Daha anlaşılır olamaz mı? SSK ve Bağ-Kur prim borçlarının yeniden yapılandırılmasını öngören Kanun tasarısı çok karmaşık ve anlaşılması güç bir şekilde kaleme alınmış. Prim affı Kanun tasarısının can damarını oluşturan madde hükümlerini dikkatlerinize sunuyorum; "1479 ve 2926 sayılı kanunlar kapsamındaki borç asılları ile 506 sayılı Kanun kapsamındaki 50.000 Yeni Türk Lirası (YTL) ve altında olan borç asıllarına, ödeme süresinin bitiminden itibaren 31/12/1998 tarihine kadar uygulanan oranlara göre gecikme zammı hesaplanmak suretiyle, 1/1/1999 tarihinden itibaren ise yeniden yapılandırma başvurusunun yapıldığı ayın sonuna kadar Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan toptan eşya fiyat endeksi (TEFE) ve üretici fiyat endeksi (ÜFE) uygulanmak suretiyle taksitlendirmeye esas olan borç hesaplanır. 506 sayılı Kanun kapsamında olup, birinci fıkrada belirtilen borçlardan asıl tutarı 50.000 YTL'nin üstünde olanlar için yeniden yapılandırma başvurusunun yapıldığı ayın sonuna kadar yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre gecikme zammı hesaplanmak suretiyle borç tutarı tespit edilir. Bu tutardan; a) Bilanço esasına göre defter tutan işverenlerin en son vermiş olduğu gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi eki bilançosu esas alınarak, "Dönen Varlıklar-Stoklar/Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar" rasyosuna göre bulunacak oran 0.50 ve altında ise bu durum borçlu açısından "çok zor durum" hali kabul edilerek, söz konusu oran 0.50-0.40 arasında ise % 10'u, 0.39-0.30 arasında ise % 20'si, 0.29 ve altında ise % 30'u; b) (a) bendinde belirtilenler dışında kalan işverenler tarafından 31/12/2004 itibariyle beyan edilecek mali durum bildirimi esas alınarak, "Kasa+Banka+Kısa Vadeli Alacaklar / Kısa Vadeli Borçlar" rasyosuna göre bulunacak oran 0.30 ve altında ise bu durum borçlu açısından "çok zor durum" hali kabul edilerek, söz konusu oran 0.30-0.20 arasında ise %10'u, 0.19-0.10 arasında ise % 20'si ve 0.09 ve altında ise % 30'u, c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan işverenlerden, 1/1/2005 tarihinden önce vergi mükellefiyeti sona eren veya haklarında iflas kararı verilen işverenler için % 30'u, terkin edilerek, kalan borç otuzaltı aya kadar taksitlendirilir. Ancak, her halükarda taksitlendirmeye esas olan tutar borç aslından aşağı olamaz. Likidite oranının hesaplanmasında yüzdelik ayırımdan sonraki rakamlar dikkate alınmaz. (a) ve (b) bentlerine göre beyan edilen bilgilerin doğruluğu Kurum veya Maliye Bakanlığı denetim elemanlarınca kontrol edilebilir. Beyan edilen bilgilerin doğru olmadığının anlaşılması halinde işverenler bu Kanun hükümlerinden yararlanma hakkını kaybederler ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümlerine göre haklarında işlem yapılır" İşverenler yanlış beyana zorlanıyor Likidite oranını işverenler kendileri beyan edecekler. Beyanların doğru olup olmadığını kurum araştıracak. Bu kadar borçlu işverenin likidite oranını SSK hangi denetim elemanlarıyla ne zaman ve nasıl araştıracak. İkinci olarak, SSK personeline bu eziyet niye? Her işveren için ayrı bir hesaplama sistemi nasıl yapılacak? 2001 yılından beri beşinci kez yapılan prim affı sebebiyle çalışamaz durumda olan Sigorta Müdürlükleri bu karmaşık sistemin içinden nasıl çıkacak? Üçüncü, olarak işverenler ister istemez daha az ödeme yapmak için yanlış beyanda bulunacaklar. Kayıt dışı çalışması olmayan işverenler kazançlarını gerçek bir şekilde beyan ettikleri için cezalandırılıyor. Bu işverenlerin prim borcunun faizinden daha az kısmı terkin edilecek. Kazancını eksik beyan eden işverenlerin likidite oranları düşük kalacağı için prim borçlarının daha büyük kısmı silinecek. SSK ve Bağ-Kur prim affı kanun tasarısını her kim hazırlıyorsa bu kurumları tanımıyorlar. Kurum çalışanlarının bilgisine başvurulmamış gibi. 2003 yılında yapılan ve prim affı diye duyurulan kanun ile her iki kurum zaman kaybetmekten başka bir iş yapamadı. Bu tasarının da dertlere derman olmayacağı anlaşılıyor. Ak Parti Milletvekillerine düşen, bu tasarıyı hazırlayanlara bırakmadan yeniden elden geçirerek SSK ve Bağ-Kur'un yıllardan beri biriken sorunlarına çözüm olacak bir Kanunu meclisten geçirmektir. Zira, gerek Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda ve gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda bu kurumlarda üst düzey görev yapmış, SSK ve Bağ-Kur'u çok iyi tanıyan milletvekillerimiz bulunmaktadır. Bunların öncülüğünde kamuoyunun da beklentisine uygun her iki kurumda bir milat oluşturacak kanunu çıkarılmalıdır.