Uyarma ve kınama cezasına dava yolu açıldı

A -
A +

Bilindiği gibi Anayasamıza göre "İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır." Yani kamu hizmeti veren kurum ve kuruluşların yapmış olduğu işlemler ve eylemeler yargı denetimine tutulmaktadır. Ancak, Anayasamızın 129'uncu maddesinin üçüncü fıkrası ile "uyarma" ve "kınama" cezaları yargı denetimi dışında bırakılmıştır. Kamu hizmetinde çalışan ve genel anlamda "memur" olarak adlandırılanların yapmış oldukları fiillerden dolayı yapılan disiplin kavuşturması neticesinde uyarma veya kınama cezası almaları durumunda, anayasanın söz konusu hükmü sebebiyle dava açmaları mümkün değildir. Zira bugüne kadar açılan davalar idare mahkemeleri ve Danıştay tarafından esasa girilmeden reddedilmiştir. Tarihi dönüm noktası Bu kez, Ankara 5'inci İdare Mahkemesi, kurumu tarafından yapılan disiplin soruşturması neticesinde kınama cezasına çarptırılan bir memurun açmış olduğu davayı, usulden reddetmeyerek esasa girmiştir. Yani, uyarma ve kınama cezalarına karşı da memurların dava yoluna gidebileceklerine karar verdi. Söz konusu karar, kamu yönetimimiz için tarihi bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Ülkemizin hukuk sistemi içinde idarenin bazı eylem ve işlemlerinin yargı denetimi dışında tutulması temel hak ve özgürlüklere getirilmiş önemli bir sınırlamadır. Anayasamızda uyarma ve kınama cezaları dışında Yüksek Askeri Şûra kararları ve cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler de yargı denetimi dışında tutulmuştur. Temel hak ve özgürlükler sınırlanamaz 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 135'inci maddesinde; disiplin amirleri tarafından verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itiraz varsa bir üst disiplin amirine yoksa disiplin kurullarına yapılabileceği; aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve Devlet Memurluğu'ndan çıkarma cezalarına kaşı idari yargı yoluna başvurabileceği,136/3'ıncı maddesinde de; itiraz edilmeyen kararlar ile itiraz üzerine verilen kararların kesin olup, bu kararlar aleyhine idari yargı yoluna başvurulamayacağı hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36'ıncı maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sav ve savunma hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelini oluşturur. Önemi sebebiyle hak arama özgürlüğü yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın kullanılması, yerine getirilmesi olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır. Adil yargılanma hakkı, temel insan haklarından biri olması dolayısıyla 1948 yılında dünya devletlerince kabul edilen ve bir başlangıç teşkil eden İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde tanınmış ve uygulanabilir evrensel bir ilke olarak kendine yer bulmuştur. 1948'den bu yana uluslararası bir gelenek haline gelmiş olan bu hak, takip eden yıllarda Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve diğer sözleşmelerle yaygınlık kazanmıştır. Uluslararası anlaşmalar öne çıkıyor Ankara 5'inci İdare Mahkemesi yukarıdaki açıklamalardan sonra uluslararası anlaşmaların iç hukuk normlarından üstün olduğuna vurgu yaparak kararına şu şekilde devam etmiştir; Disiplin cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olmasının adil yargılanma hakkına aykırılığı ile ilgili yapılan bu açıklamalardan sonra "hak arama özgürlüğü" ve Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yapılan değişiklikle uyumlu olup olmadığı ortaya konulmalıdır. Anayasa'nın 90'ıncı maddesinin, "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" biçimindeki son fıkrasına "usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır" cümlesinin eklenmesi sebebiyle "hak arama özgürlüğü" açısından bu konunun değerlendirilmesi gerekmektedir. İç hukuk kuralları Uluslararası sözleşmeler konusunda yukarıda yer aldığı üzere, özel hükümler getiren maddeler ile birlikte, genel olarak sözleşmelerin Türk hukukundaki hiyerarşik yerini 90'ıncı madde düzenlemiştir. Fıkranın birinci cümlesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Uluslararası sözleşmenin kanun hükmünde olması sebebiyle Türk Hukuk düzeninde doğrudan hüküm doğurucudur. Fıkranın ikinci cümlesine göre, andlaşmalar hakkında Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacaktır. Buna göre, uluslararası sözleşmelerin Anayasa'ya aykırı olduğunun ileri sürülememesi, uluslararası hukukun üstünlüğünün teyidi olduğu, uluslararası sözleşmeler ile Anayasa arasında bir uyuşmazlık olması durumunda uluslararası sözleşmelerin üstünlüğü doktrinde de kabul görmüştür. Kaldı ki; Anayasanın 129/3'üncü maddesinde yer alan "uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararlarının yargı denetimi dışında bırakılamayacağına" ilişkin düzenlemeden de, uyarma ve kınama cezalarına karşı mahkemeye başvurma hakkını tanıyan iç hukuk kurallarının da Anayasa'ya aykırı olmadığının da yasa koyucu tarafından amaçlandığının anlaşılması gerekir. Ankara 5'inci idare Mahkemesi'nin Esas:2003-1796 Karar: 2004-1212 sayılı kararı kamu yönetimi için çok önemlidir. Zira idarenin keyfi ceza vermesinin önünü kapatacak, çalışanların sisteme olan güvenini artıracaktır. Hepinizin Mübarek Ramazan Bayramı'nı tebrik ediyorum.

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.