Trabzonspor gerçeği...

A -
A +

Hızlandırılmış bir Trabzon seyahatinin izlenimlerini yazacağımı geçen hafta söylemiştim. 43. kuruluş yıldönümü etkinlikleri çok iyi hazırlanılmış, muhteşem bir tatil köyü havasını bulmuş Trabzon Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri'nde başladı, idman sahasının kenarında sürdü, şehrin göbeğinde olağanüstü coşkulu bir gösteriyle sona erdi. Aslında her şey federasyonun üst düzeyde katıldığı uçak yolculuğunun yazar-yorumcu yoğunluğuyla başlamıştı. Havaalanında zevat toplanmaya başladığında "öylesine" ve "savsaklanmayacak" bir seyahatin başladığı hemen hissediliyordu. 48 saatin birçok yerinde, yöre insanı için "rutin" olan, ama bizim için "fıkra" düzeyinde olaylar yaşandı. Havaalanında uçağa binmek üzereyken orta yaşlı bir Trabzonlu çiftin konuşmalarına tanık oldum biniş kuyruğunda: Kadın: x - Yaa, ne zaman Tirabzon uçağına binsem, hep korkuyorum inerken daa.. Ööle denuzden geliyosun ya, bana pisti tutturamayacak gibi geliyi daa... Kocası: - Ne korkuyosun be hanum... Ben yıllardır gelip gidiyim, daa hiç düşmedum... Buyurun... Hayata böyle bakan neşeli ve çok zeki insanların, sürekli gülmece üreten diyarına gidiyorduk. Belli ki eğlenecek, eski dostları görecek, yeni kanıtlar bulacaktık gelecek hakkında. FEDERASYON TAM TEKMİL... Uçakta başta Sayın Başkan Mahmut Özgener ve Levent Kızıl olmak üzere yönetim kurulunun en ağırlıklı isimleri, Ahmet Güvener, Lütfi Arıboğan da dahil Trabzon yolundaydı. Belli ki Federasyon büyük bir ciddiyetle ve titizlikle katılıyordu yıldönümü etkinliklerine... Tesislere intikal ettiğimizde; gerek ikili temaslar, gerek eski dostlar, gerek ulusal medyanın ağır topları, gerek tam tekmil Federasyon heyeti bol bol görüş alışverişinde bulundu. Kimsede art niyet yoktu... Sadri Şener'in gelişinden bu yana "geleneksel gerginliği" üzerinden atmış olan Trabzonspor Yönetimi şölene çok iyi hazırlanmış ve sezon öncesinde harika bir kaynaşma ortamı sağlamıştı. Özellikle Federasyon heyeti açık ve şeffaf bir sezonun başlangıcını vurgulamak istercesine her kesime aynı sıcaklıkta yaklaştı. Hoşuma gitti ve bu sezon adına çok umutlandım... YEDİK, İÇTİK VE KONUŞTUK Bir ara konuşmalara geçildi. Eski efsaneler adına konuşan Ali Kemal yıktı geçti ortalığı: - Öyle Kuti Muti ile hemen olmaz bu işler. Takım olmak başka bir şeydur daa... Şeklinde yorumu kırdı geçirdi bizi. 43 yıl öncesinden gelen ihaneti de görmüş olan, bayramı da yaşamış olan Mehmet Yazıcı'ya verilen mikrofon, bir ara mikrofon olduğuna lanet etti. Ne biçim konuşamadı bir bilseniz, yaşayan tarih!.. Kenarda 43 yıl öncesinin ilk başkanı İhsan Erdem de vardı. İsterdim ki üç-beş kelime de o etsin. Telaşa geldi belki... Özkan Sümer'i göremedim... Ahmet Suat Özyazıcı ve Necati, Ali Kemal, Bekir Barçın, Mehmet Cemil, Serdar Bali ile hep hasret giderdik. Dertleştik bolca. Cosmos Engin ve Çaycı Ahmet'i aramadım değil. Çaycı meğer Adanademirspor'un başına geçmiş o gün sportif direktör olarak. Belli ki Fatih Terim el atmış Adanademirspor'a ama aramızda kalsın!.. Kaptan Yattara bir ara geldi mikrofona ve inanır mısınız, çoğu kanalın spor spikerinden daha iyi anlattı derdini Türkçe... SADRİ BAŞKAN'IN SİVRİ DİLİ Muhteşem bir "ironi yeteneği" var sayın başkanın. O gün harika bir ev sahibiydi. Her şeyi dozunda kalacak şekilde ayarlamıştı. Belli ki geçmişin "dayanışma ve arkadaşlık" üzerine kurulmuş başarısı, son yıllarda yerini "gerginlikle beslenen" bir yapıya dönüştürünce, o da duruma el atmış ve camiasını "güler yüzlü ve pozitif" bir yapıya dönüştürmüş. Balık baştan kokmuş ama pahalı bir parfüm gibi!.. Tüm camiasına sevgi enjekte etmiş... Daha sonra yapılan şenlik gösterilerini ise anlatamam. Şehirde nasıl bir coşkuya neden olduğunu anlatmaya bildiğim kelimeler yetmeyebilir. Şenol Güneş'in inkar edeni çarpacak sinerjisini ve bilgisini, tecrübesiyle harmanlayarak takımı ne hale getirdiğini orada bizzat yaşadım. Üstelik takım Süper Kupa'yı daha henüz almamıştı ama bas bas bağırıyordu kupayı alacağını ve ligi alt üst edeceğini. Ayrıca Liverpool ile oynamak zorunda kalacaklarını da bilmiyorlardı. Ama o gün gördüğüm hava, 30 küsur sene önceki havaya benziyordu; ne Bursaspor, ne de Liverpool karşısında duramazdı o Trabzonspor'un. Onlar, artık bir gerçek... S-ÖZ Talihinden şikâyet eden yok, ama aklından şikâyet eden çok... POST-İT Bütün dünya ikinci kalecilerini 30 yaş üstünde çok tecrübeli ve arkada beklemeyi sindirecek isimlerden seçiyor da, biz niye ikinci kalecileri genç, oynamak hevesi onu acele ettiren sabırsız isimlerden seçiyoruz?.. Biri bana bunun nedenini anlatabilir mi?.. Çünkü kabiliyet talim ile olmaz, derler eskiler... Yeter Demirören Trabzonspor Şenol Güneş, Bursaspor Ertuğrul Sağlam, Galatasaray Rijkaard ile eskinin üzerine koyarak devam ediyorlar. Aralarında bir tek Beşiktaş yeni bir hoca ve yepyeni bir kadroyla yola çıktı. Ne gariptir ki, en fazla sıkıntıyı onların çekmesi gerekirken, en iyi durumda görünen takım da Beşiktaş. Galiba hakikaten "yeter artık Demirören yeter" deme zamanı. Atalay'dan Akgül'e... Türkiye atletizmde, kısa ve orta mesafelerde, üstelik kadınlarda birinci oluyorsa, rekorlar kırıyorsa, bunun arkasında olan isimlerin de hakkını vermemiz lazım. Antrenörleri, imkanları kim sağlıyor? Kim oluşturuyor bu yapıyı? Bu oluşum Mehmet Atalay'ın sportif bilgisi ve kimliğiyle başlamış, olimpiyat hayal kırıklıklarını ise bizzat kendisi ödemiştir. Kendini feda etmiş veya ettirmiş, sporcularının yapılanmasının devam etmesini sağlamış, ama medyanın sabırsızlığını da yüzüne vurmayacak kadar kibar davranmıştır. Bayrağı ondan devralan Yunus Akgül, sistemi bozmadan ve üstüne koyarak devam ettirmektedir. Onlar gençlik sporun alışılmış bürokrat genel müdürlerinden değildir... Spor adamıdırlar... Bindiğimiz dalı kesmez isek, gerisini de getirecektir Akgül. Yüzmeye de el attı bile... Umarım bu akşam milli maçı gönülsüz aş yemek mecburiyetinde oynamazlar. Çünkü gönülsüz yenen aş, hem karın ağrıtır hem de baş; derler de..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.