23 m geri, 8 m aşağı...

A -
A +
Beşiktaş camiası son açıklamalarla önünü biraz daha net bir biçimde gördü mü diyeceğiz, yoksa görüntü hâlâ bulanık mı demeliyiz... İbra edilmeyen dönem itham bile edildi ve hesap sorulacak ama hesap soramayacak kadar prangalı mı Sayın Orman acaba?.. Pazar günü Başkan Fikret Orman'ın açık ve içten, üstelik oldukça samimi bir üslupla yaptığı açıklamalar, açıklık yerine yeni soru işaretlerini de beraberinde getirdi sanırım. Stat hakkındaki hayaller çok pozitif bir enerji verdi camiaya. Takvim ve biçim konusunda bir tereddüt yok. Kartal yuvası, adını da değiştirerek geleceğini oluşturacak Beşiktaş'ın. En net gelir olan stat geliri konusunda yarıştığı rakipleri ile aynı seviyeye getirecek fedaileri... 23 metre geri ve 8 metre aşağıya çekilmesi ise en doğru mimari biçimi verecek ve çelik halatlarla en son teknoloji ile belki de en iyi "butik stat" sahibi yapacak camiayı... Kadıköy veya Arena'da 8-10 bin kişiye oynamaktansa; Kasımpaşa Stadı'nı bir yıl kullanıp ful oynamak ve "renk rahatsızlığı" yaşamamak da en iyi çözüm olarak görünüyor. DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN... Benim üstünde duracağım bir başka konu var ve bana göre en önemlisi de o. "Avrupa'da olamamanın nedeni geçmiş dönemde yanlış evrak beyanıdır" benzeri bir cümle sarf edildi. Bu kibarcasıdır... Tam Türkçesi ise "evrak sahteciliği nedeniyle" diye tercüme edilebilir. Sadece bu ve bunun doğurduğu maddi kayıp bile "hesap sorma" hakkını verir bu camiaya. Öte yandan bir de "hesap sorarmış gibi yapmak" ve "hesap soramamak" durumu var. Çünkü Türkiye Futbol Federasyonu "avans" niteliğinde, belki "vadeli borç" kıvamında avantaj sağlamaktadır Beşiktaş'a... Bunu sağlayan kimdir? Hesap sorulması gereken makam... Demek ki işin bu tarafı, camianın gazını almak üzerine ve durumu geçiştirmek amacıyla, hatta "dostlar alışverişte görsün" maksadıyla geliştirilen bir jargondur. O stat; hesabı ötelemeye değerse aşıkların canına minnet... Ama ya ilkeler? Üç İstanbullu büyük... Üçünün de kazanma azmi çok büyük... Üçünün de taraftar gücü çok büyük... Zaten üçünün de yukarıda bir yalnızlığa itilmeleri ve kendi aralarında yarışır olmaları gerçeğini puan cetveli söylüyor bize... Dördüncü büyüğün ise mecali yok. Seneye ötelemiş hayallerini. Onları, artık "önümüzdeki sezonlara bakacağız" ruh halindeler... Görüntü kaçırmak... Hatta buna "görüntü aracılığıyla kayırmak" da diyebiliriz. Bir hafta önce kaleci Volkan'a Trabzon Avni Aker'de atılan yabancı bir maddeyi gördünüz mü?.. Gördük... Baroni'ye korner köşesinde atılan birkaç pet şişeyi de gördük mü?.. Gördük... Peki, Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda kaleci İsaksson'a atılan yabancı maddeler fark edildiği anda niye başka yerleri gördük? Başka statların koridor girişlerindeki görüntüler niye bu pazar yoktu? Tribün baskısı Tribüne gönderildiği zaman ve pazartesi gecesi gibi akıp giden bir maç olduğunda esas tehlike kulübenin arkasındadır. Fatih Terim'in başına bir şey gelecekse bu ancak Abdürrahim Albayrak tarafından gelebilir. O gece hoca sakatlanmadıysa bunu kendisine kalkan olan Hasan Şaş'a borçludur. Demek ki; Terim'i atacaksan bir yardımcısını da atacaksın ki, Albayrak, hocaya bir zarar veremesin... S-ÖZ: Anonim "İnsan, ondan korkanlar çoğalıp onu sevenler kalmayınca gerçekten ölür..." İşler zora girdikçe hakemlerin yakasına yapıştık yine. En önemli yorum biçimi ise "büyüklerin sahasında maç yönetmenin zorluğu" üzerine ve en kolay yoldan geliştiriliyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.