Yunanistan maçı şovenist bayramının arifesine ve en fanatik stada aldırdığında oyun belli etmişti kendini. Alman hocaya bir de Alman hakem ediniverince "iş bitti" sandılar. "İş bitti"; doğru, ama kendi işleri bitti... O maç teknik analizlerin çok ötesinde bir maçtı ve öyle oynandı gitti... Bir "duygu anaforu" içinden, tekme atanı elimizi uzatıp yerden kaldırarak, kaşımaya çok müsait görüntülerden büyük bir olgunlukla çıktık. Kendimizle gurur duymamız gereken bir tavır sergiledik. Bütün puanları topladık. Dünyanın gözüne girdik. Avrupa Birliği'ne giren birinden daha fazla oraya girmiş olduğumuzu ama henüz bunu birilerinin fark etmediğini gözlerine soktuk. Bu şansın sosyolojik uzantısı 17 Ekim tarihinde Türkiye'de oynanacak rövanş olacaktır. Çiçek atarak, marşlarını saygıyla dinleyerek bir ders daha vereceğiz. Böylece üç puandan çok fazla puanlar kazanacağız... Dünyaya, filmini yaptırabileceğimiz binlerce kahramanlık öyküsü olup, yüzlerce destan yazılmış bir ulusun ahfadı olarak, bunların birini bile uluslararası sanat gösterisine dönüştürememiş, popüler kültürün beğenisine ve tüketimine sunamamış bir ulusun da ahfadı olarak üzülüyorum. Sanal kahramanlıklarını pazarlayıp sonra da buna inananlara ders verdik cumartesi akşamı. Buralarda böyle bir kültürün ve zarafetin olduğunu gösterdik cumartesi gecesi. Şimdi Almanya'da Norveç ile sadece "puan maçı" oynayacağız... İşin zor kısmını hallettik... Kolay kısmı, yani bir şekilde puan almak kısmı kaldı 30 Ispartalı Türk genci ile onların Adanalı komutanlarına... Fatih Terim derim... Milli Takıma takım gözlükleri ile bakanların hala daha Fatih Terim ile bir alamadıkları var. 90'ların başlarında Akdeniz Oyunları ve Avrupa Gençler Şampiyonası ile bir milli takım üretip, Türk futboluna lokomotif olan bu adam, bu ülkeyi ilk defa Avrupa şampiyonası için İngiltere'ye götüren adam değil mi?.. O takım kulüpleri arkadan itmedi mi?.. Sonra o takımın oluşturduğu bir kulüp Avrupa'nın tepesine oturmadı mı? O takım dünya üçüncüsünün çekirdeğini oluşturmadı mı?.. Sonra o yoktu ve çöktü tüm sistem... Şimdi şu kötü ligden öyle bir milli takım çıkardı ki, yine ülke futbolunun önüne düştü ve çekiyor da çekiyor katarları... Milli Takımı hiçbir zaman gelen milli maçtan önceki birkaç haftanın dikkat çeken oyuncularından oluşturmadı. "Milli takım oyuncusu" kimliği oluşturdu ve şu anda milli takım ülkenin en iyi takımı oluverdi. Şimdi bizim Adanalı'ya mektup yazıyorlar üç gündür. Beşiktaşlılar Nobre'yi öneriyor, Galatasaraylılar Ümit Karan'ı, Fenerbahçeliler Semih'i, sakatlanan Gökhan Ünal'ın yerine. Bizim Adanalının da hiç aklına gelmiyor ya bu isimler, birdenbire diyecek ki; "doğru yaa.. Nasıl da akıl edemedim.. Alayım Nobre'yi ve ilk milli maçını seyircisiz bir maçta Norveç karşısında ve Almanya'da oynatayım..." İnsaf yahu... Adam orada 30 Ispartalı ile çoktan düşmüş bir kaleyi savunuyor aslanlar gibi. Kanije muhasarasından daha görkemli bir şekilde hem de... Osmanlı tokadı Fatih Terim Alman Otto Rehhagel'e ders verirken, aslında içeride bazı yabancı hocalara da ağır dersler verdi. Zico - Gerets - Tigana üçlüsünün alması gereken çok fazla ders çıktı şu son maçtan. Bir kere Otto'nun beklediğini değil, kendi kafasındaki kimlikli takımı sahaya sürdü. Zico'nun ve Gerets'in kadrolarını rakip hocaları üç gün önceden aynen tahmin edebilirlerken. Radikaldi... İki forveti koydu ve rakip hoca, "Ne yapıyor bu adam yaa" perişanlığı yaşadılar kafalarında. Hamle şansını rakibine bırakmadı ve kendisi kullandı. "O beni düşünsün" tavrını net bir biçimde maçın önüne koyuverdi. Tümer'den, Hakan Şükür'den, Tuncay'dan, Sabri'den Gökhan Zan'dan, Gödeniz ve Hüseyin'den nasıl "maksimum verim" alınabileceğini de gösterdi. Dahası bizim hocalara bu adamları yanlış yerlerde oynattıklarını bile gösterdi. Bir pozisyonda kötü top kullanan Sabri ellerini açan hocasından özür dileyen bakışlar attı. Aynı Sabri bir önceki lig maçında Gerets'e "Sana ne" bakışları atıyordu oysa. Fatih Terim sahanın içinde olabilen hocalardandır... Onunla göz göze gelmeye çalışan ve bunu yapmaktan korkmayan oyuncular topluluğunu kurmuştur. Atina'daki "Osmanlı tokadı" nın ardında bu yatmaktadır... Zico - Gerets ve Tigana gibi korkmamak... Allah herkese, İki ayak verdi sevdiğine yürüsün diye İki kol verdi sevdiğine sarılsın diye İki el verdi sevdiğine dokunsun diye İki kulak verdi sevdiğini işitsin diye İki göz verdi sevdiğini görsün diye Ama... Tek kalp verdi. Diğerini başkasına verdi gidip bulsun diye... PlayStation yorumcuları Bu deyim pazar geceleri Kanal 1 ekranlarında sevgili Gökhan Telkenar'ın kurguladığı LİG DE LİG programında kullanıldı. Bir çok programa ve yazara fikir kaynağı oluşturduğu açıkça görülen bu programda, yorumcuları "PlayStation yorumcuları" sınıfına sokan ise sevgili dostum İlhami Şarkan oldu. Yakında bir yerlerde duyacaksınız. Ben kaynağını şimdiden belirteyim... Yirmili yaşların başlarında bazı genç arkadaşlarım şu "oyun" çıktığından beri bazı istatistik verileri ve puan cetvellerini önlerine alıp tahminlerde bulunuyorlar. Bunlar PlayStation oyunlarında olabilir ama hayatı boyunca hiç oynamadan ve hiçbir maçta göremediğimiz bu arkadaşlar işi abartıp ve de kabartıp takım tahlillerine, üst yapı olaylarının teknik değerlendirmelerine de el attılar. Kadrolar oluşturuyorlar... Milli Takıma önerilerde bulunuyorlar... Yurt dışında veya bırakın onu, yurt içinde bile maç seyretmemiş, televizyonda birkaç maçı iç içe seyredip değerlendirme yapmak, olsa olsa "PlayStation maçı" yorumu yapmak kadar olur. Oyun çıktı çıkalı "ivedi türedi" futbol yorumcularına başka ne diyebilirdik ki?.. POST-İT Koskoca bir zaferi her hafta oynanan bir maç anomalisine çeviren, sıradan yorumlar yapan, gördüğümüzü söyleyen, "topu tutmamız" gerek diye 7 dakikaya yorum getiren Ömer Üründül, kusura bakmasın ama zafer gecesinin en formsuz oyuncusuydu!.. (Ümit Aktan) S-ÖZ "Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur..." Hepimizin onurunu yüceltmenin ötesinde, hepimizi Avrupa Birliği'ne girebilecek uygarlıkta gösteren 30 Ispartalı Türk genci ile 1 Adanalıya şükran duyuyorum...