Maç öncesinde bütün Avrupa beraberlik üzerine, hatta 2-2lik bir skor üzerine sanal maçlar oynadı. Herkes bir yerinden tutup ince hesaplar yaptı. Maç da 2-2 bitti... Ancak ben kraliyetle sosyal demokrasiyi bir arada sindirebilmiş bu iki ülkenin üst düzey sporcularının bir hesap içinde oynamadığına inanıyorum. 2-2'den sonraki bir dakikalık bölüm hariç, oyunda herhangi bir alış-veriş söz konusu değildi. Bilakis gayrisafi milli hasılanın en üst düzeyde olduğu Avrupa'nın iki kuzen ülkesi, hiç de kardeş kardeş başlamadılar maça. Danimarka'nın daha etkili ve hâkim görünmesinin sebebi, sahanın ortasına yine bir torna tezgâhı kurmuş olan Gravesen'in hiç baskıyla karşılaşmış olmamasıydı. Gravesen'e basmayan yanar... İki ayaklı adamları daha çok olan ve akord edilmiş oyun düzeniyle Danimarka daha zengin bir görüntü sundu. Üstelik de İsveç'in sağ tarafına saldırdılar hep. İsveç'in sağ tarafını öyle bir adam savunuyordu ki, geçmeyeni döverler!.. Danimarka, Milan'a Fatih Terim'in getirdiği ve kaşarlanmış Costacurta ile Maldini'nin yiyip bitirdiği Laursen'i geriye koymuş ileri - geri oynatıyor. Ortada Gravesen, ileride Thomasson, Gronkjaer de bonus. Alın işte size omurga. Böyle bir oyun düzeni içerisinde gruptan çıkmayı en az hak eden İtalya'nın elenmesi ve kuzenlerin 2-2'den sonra maçı kendi aralarında bitirmesi normal bir sonuç. Ancak o son dakikada bu kadar üst düzey oyuncuların bu kadar pasif bir felsefeyi uygulamalarını yadırgadım. Totti sahada olsaydı, bu sefer tükürmez, birilerini döverdi herhalde... Kısacası, sonuç "cuk" oturdu ama dedikodular abesle iştigal...