Herkesin, her kesimin, her yönden konuştuğu bir döneme girdik. Ortada ne "marka değeri" kaldı, ne de bir nebze anlayış. Sevgi zaten yoktu, saygıyı da yitirdik el birliğiyle. Amacına ulaşmak için her yolu meşru sayan bir "egemen kulüpler" birliği karşımıza çıkarken, onların karşısındaki "âlemin ağası"; kimilerine göre yürekli ve delikanlı, kimilerine göre de acele ve iyi hazırlanmamış bir söylemle çıkınca olanlar oldu. Bana da birkaç kelime edecek kadar gün doğdu. Bu sözcükleri Anadolu'nun ücra bir köşesinde, bir köy kahvesinde kasketini arkaya atmış alnının terini ve işi tarla çapalamaktan arta kalan zamanını köy kahvesinde geçiren bir bilgeden, bir "çarıklı erkan-ı harp" adamından duymuştum. Kullanacak fırsat beklerdim... Âlemin ağası ile daha büyük köylerin ağaları olup da ona biat etmeyen ağaların söz alış verişlerine şahit olunca "tamam" dedim, "işte fırsat" dedim ve "kullanıyorum" dedim. "Soyunma odası basan" ile "soyunma odası basmak ayıptır, gerekirse biz de basarız" diyenin aynı cezaya çarptırılmasından gocunmayan "âlemin ağası", sonunda "yürekli" sanılan çıkışının, aslında birilerinden "ne kadar da çekindiğini" kanıtladığını algılamıştır umarım. "Âlemin ağası" hiç kimseden çekinmiyor "en büyük köyün ağasından" çekindiği kadar... Hiç kimseye bulaşmaktan korkmuyor, ona bulaşmaktan korktuğu kadar... Bu nedenle "etki" cezası "tepki" cezasından hep daha hafif oluyor ve o buna "eşitlik" diyebiliyor. "Pes" demem teslimiyetten değil, tam tersine "yetti gari" tavrındandır... Soyunma odası basılınca cezayı "kaydırarak uyguluyor", "soyunma odası basılmasına nasıl göz yumarsın" diyene cezayı hemen yapıştırıveriyor... Bu mudur adalet?.. Futbolun demokrasisi var mıdır? "Âlemin ağası" toplantıya onca gazeteci çağıracağına bir basın bildirisi dağıtabilecek iken, tuttu 150 gazetecinin karşısına çıktı ve tek bir soru bile almadı. Ağalara soru sorulamazdı çünkü... Onlar "mübarek" bir tavırdadırlar ve demokrasi ile pek hoşlaşmazlar... "Futbolda demokrasi yoktur, kurallar vardır... Bu nedenle futbolda yorum yoktur ve olamaz" dedi. Diyebildi... Peki, sayın ağam. O zaman bir hakemin "takdir hakkı" ne demektir acaba?.. Hakemin "yorum hakkına sahip olması" demek değil midir?.. Onun yorum hakkını benim de yorumlama hakkım doğmaz mı o zaman?.. Basın toplantısı ile açıklamaların tümü demokratik değildi, zaten "âlemin ağası" da demokrasi olmadığını anlatıyordu. "Cezalar benim takdir ettiğim şekilde ve miktarda verilir" gibi bir mantığa sığınmıştı. Ona cevap verirken bir başka köyün ağası; yerinden sallandı, şimdi belki de bir boşluğa denk getirmeye çalışıyordur ceza meselesini... Doğan kaos ortamında da sonunda alttakilerin birbirini yemesini seyrediyor şimdi. Oysa en başında, hakemlerine fiziki müdahale kadar yaklaşabilen bir başka "ağaya" gereken ve yeterli cezayı verebilseydi eğer, gerisini kontrol edebilirdi... Olan, sonunda bize, biz spor meraklılarına, taraf olup renklere gönül verenlere ve de "köylülere" oluyor. Şimdi tepişmek sırası bize geldi çünkü... BİR DE BURADAN BAKALIM Bir başka pencereden baktığımızda ise spor âleminin "âlemin ağasının" yaptığı gibi bir çıkışa, kendisine "ayar" çekilmesine ihtiyacı vardı. Adnan Polat ve Yıldırım Demirören'in çıkışlarının, aslında takımlarının içine düştüğü "perişanlık" görüntüsünü maskelemek amacında olduklarını kabullenebiliriz. Çıkışlarının ardından biri Gaziantep'e, diğeri Ankaragücü'ne yeniliverince, "âlemin ağası" haklı ve yerinde bir çıkış yaptı diyebiliriz. Kanal ve gazete ayrımcılığı yapması dışında sertliğini anlamaya çalışmalıyız. Çünkü onu devirecek kadar sert söylemler içine girenler, ağanın azarladığı ve işini kötü yapan "köy muhtarı" durumuna düşmüşlerdir. Her iki taraftan baktığımızda, yani nereden bakarsak bakalım toz duman içine girmiş olan futbolun içinde; olan yine bizim gariban futbol âşıklarımıza oluyor. Onlar tepişiyor, olan bize oluyor... POST-İT: Galatasaray'ın hocası Hagi, "ön libero istedim almadılar" demiş... Hemen hatırlatalım. O bölgenin ideali Mehmet Topal nerede?.. Son ayların en muhteşem adamı Mehmet Güven neler yapıyor görüyor musunuz?.. Üstelik sıfır maliyetliydi... Elano, hatta Misimoviç bile oranın sorununu hallederdi... Eeee... S-ÖZ: "Dilin attığı düğümü, diş bile çözemez..." Çok güncel bir Türk atasözü Neredeyim, ne yapıyorum? Beni merak edip soranlara açıklayayım efendim: Her sabah İstanbul için frekansı 87.7 olan NTV Spor Radyo'da 07.00-10.00 arası canlı yayındayım. Adımız "Gözün aydın Türkiye..." Cumartesi ve Pazar günleri öğleden sonra 13.20-14.20 arası TRT Spor kanalında canlı yayındayım. Adımız "Ümit Aktan ile Haydi Maça..." İki Üniversitede öğretim görevlisiyim ve 8 saat dersim var. Pazartesi geceleri TGRT Haber TV'de 20.00-22.00 arası canlı bir spor programında Cüneyt Şen kardeşimin konuğu olarak içimi döküyorum. Eve geldiğimde eşim bile "aaa senin evde ne işin var" der oldu. Bir de bu gazete var ki, başıma gelen en güzel şey!.. "Sponsorun ismini bir daha ağzıma almam" söylemi şık durabilir ama sözleşme yapılırken bunu "unutmuş" olmanın mazereti ne olabilir?..