Hakemlerimiz maalesef... Onlardan söz etmek zorunda kalıyoruz daha ikinci haftada... Futbolcular feryat figan, sözünü başkalarına söyleten akıllı yöneticiler gırla, canı yandığı için ağzına geleni söyleyen oyuncu grubu had safhada, başta Ali Sami Yen olmak üzere sakatat artışı nedeniyle işkembe salonlarına dönen sahalar da cabası... Büyükşehir Belediye sessizliğinin, "sesi çıksa ne yazar" garibanlığının kurbanı olmuş Sivas maçında, Vedat Yüksel'in oyunun ruhuna uzak yorumlarıyla. Manisa, Bülent Demirlek'in insafına rahmet anar olmuş Ankaraspor maçında. İki taraf da şikâyetçi ama biri hocanın yeniliğinden susuyor, diğeri kazandığından dolayı... Halis Özkahya da ruhuna rahmet okutanlardan bu oyunun... Bülent Yıldırım ise benim hayallerimi yıktı. Bursaspor'un kendine seçtiği oyun modeli tamamen "rakibi yıldırmak" üzerine kurulmuştu. Egemen Korkmaz ve İsmail Güldüren tepeden tırnağa "art niyet" giyinmişlerdi. Elle oynamalar ve ele çarpmalar gırla gidiyordu. Hepsini birbirine katan Yıldırım kardeş, bir de üstüne 30-40 metreden "kararlı" fauller ve kartlık yorumlar çalmaz mı?.. Çalar... Çalarsa ne olur?.. İki sert takımın çarpışması işkembeci salonuna döner... Bülent Yıldırım'ın efendiliği ve zarafeti, onu yanlış maçın efendisi durumuna getirdi. Bir buçuk penaltıdan bir penaltı çıkarmaması, akşam onu ve Hilmi Hoca'yı acaba hiç mi rahatsız etmedi? İki kırmızıyı maçı bitirdikten sonra gösterebilmesi ve bu iki kartın da rakibin istediği, yani rica ettiği kartlar olması onu nasıl uyuttu acaba maç akşamı?.. Barış'ın ve Uğur'un alenen dayak yediği durumlarda bunların olağan işler gibi davranabilmesi, onun "olağan şüpheliler" durumuna düşmesini sağlamadı mı?.. Servet'in diline dikiş atıldı beyler!.. Hakan Balta'nın ayağını eline verdiler beyler!.. İsmail Güldüren malumunuzdur.. Hakan Şükür ile yıllardan beri süregelen "ceza alanı itişmeleri ve formayı bir beden büyütmeleri" durumunu nasıl izledi bizlerden beter. Şükür, ne zaman Güldüren ile maça çıksa forması iki beden büyük olarak giriyor içeriye. Normal forması maçın sonunda "robe de chambre" oluveriyor. Güldüren'in hayatla geçinmeye gönlü yok ki, maçla geçinmeye gönlü olsun. Nevrotik yüz ifadesi bile faul ve fena hareketlere teşne. Maçın tuhafı, Güldüren'dir oyunun tek golünün asitsini yapan. Ayrıca son dakikada Güven'e faul, Barış'a arkadan faul sonra da Vega'nın yumruğu ve sonrasında iki takımdan birer oyuncuya iki sarı... İçten veya dıştan, bir şekilde "pazarlık" değil midir bunun adı?.. Haftanın içinden yırtarak çıkan Cüneyt Çakır oldu. Bir de Kuddusi... Varsa diğerlerini ben atladım özür dilerim... Ama şikâyetçi olduğum genç ve pırıltılı isimleri de, beni uğrattıkları hayal kırıklığı sebebiyle afişe etmek zorundayım. >> İnönü'de ısınmak İnönü Stadı bile izleyene, hele hele basın mensubuna konfor eksikliği yaşatıyor. Dikkat edilsin lütfen, "bile" diyorum. Ben biraz yukarısında maçı titreye titreye ve açıkta anlatıyorum Lig Radyo'ya... İki-üç metre ilerimde bir de baktım ki bir bayan spor yazarımız fön makinesini takmış ve çalıştırmış. Saçına bakım yeri mi burası diye düşünürken, fark ettim ki ısınmaya çalışıyor fön makinesiyle... Gülengül Altınsay... Çağ atladık derken oynanan oyun, o oyunu seyredenler ve sizlere izlenimlerini aktarmaya çalışanlar azap çekiyor. Maça giderken gönünüzü yanınızda getirin ey TSYD mensupları... >> Bile bile lades Bunun da önüne geçmek için FIFA'nın yeni bir mektubunu mu bekleyelim ey hakem arkadaşlar. Bir futbolcu kart ayarlaması yapabilir. Ancak bunu, bu kadar "kör, parmağım gözüne" şeklinde yapmamalı. Bülent Yıldırım sakındıkça Bursaspor'un kart sınırındaki isimleri, Samet Hoca'dan daha fazla, bir sonraki hafta G.Birliği maçında oynayabilsinler diye, onlar denk getirdi uzatma dakikalarına dördüncü sarı yerine bir kırmızıyı... Hatta, kırmızıyı oralara sığdıramayan Mustafa Sarp, içeri giderken gördü kırmızıyı. Kırmızıyı gören "sağ ol" diyor hakeme... Var mı böyle bir centilmenlik ihlali... >> Aşkımızın son durağı Ferhan Şensoy liseden sınıf arkadaşımdır... Başlıktaki adı taşıyan oyununu seyrettim ve hayran kaldım. Televizyon yayıncılığının ve magazin kültürüne esir düştüğümüzün kanıtlarını sunuyor büyük usta.. Kendi yazdığı ve yönettiği oyunda Türkiye'ye ortadan bir kesik atıyor ve maalesef içimizi gösteriyor bize... Mutlaka izleyin ve finalindeki mesajı yakalamaya çalışın. Kendinizle yüzleşirsiniz cesaretiniz varsa... >> Oynadığı oyunun eşantiyonu... O gol... Delgado'nun attığı o gol... Öyle bir golü canlı canlı anlattığım için onur duydum. Başkası anlatsaydı kıskanırdım... Oynadığı futbolun eşantiyonu o goldü sanki... Promosyon yaptı, "Beşiktaş maçlarına gelirseniz böyle goller seyredersiniz" diye. Alex ve Delgado futbolumuzun "creme de la creme"ini oluşturuyor. Lincoln de döner ve hemen yeni tekmeler yemez ise, kuru ekmeğe dönen futbolumuz biraz pastaya benzer olabilir. Delgado orada topa filan vurmadı, eğildi ve topun kulağına nereye gideceğini söyledi. Top bu, efendilerini tanır, o da gitti ve örümceği aldı doksandan... >> POST-İT Çarşambadan itibaren en büyük soğuk dalgası geliyor. F.Bahçe Antalya'da konuşlandı. Kupayı da orada oynuyor. Mutlaka teknik ekip ölçüp biçmiştir. Herhalde Sivas'a son anda gidip oynamayı planlıyorlar. Bana göre bu en doğrusu... Soğukla sadece maç anında muhatap olmak... >> S-ÖZ Düşen bir çığda, hiçbir kar tanesi olup bitenden kendini sorumlu tutmaz. (Oscar Wilde) >> Alttakilerin kazanacağı iki maç ve Rize'yi yenememek Trabzonspor'a nelere mal olabilir? Sesimizi duyan var mııı? Orda kimse var mııııı?