Alçak yer yiğidi hor gösterir...

A -
A +

--------------- Henüz sezon sonu değerlendirmesi yapacak durumda değiliz ama birçok takımımız da yeni sezonun kovalamacasına başladı. Kim neye göre başarılı, kim neden başarısız. Kim daha kazançlı, kimler zararda. Kimler ne dersler çıkardı, kimileri de ders almayı kabullenemiyor. Bu yazım bir "ön muhasebe" olarak algılansın lütfen... --------------- En yukarıda olmak" mı başarıdır, bir üsttekinden "daha ucuza" buraya kadar gelmiş olmak mı? Sezon stratejisini doğru yapamamış olmak ne ölçüde bir başarısızlıktır. Seyirciyi stada doldurabilmek mi başarıdır, ayakta duracak mecali kalmadığı için boş stada oynamak ise ne denli bir başarısızlıktır. Kupanın finaline kadar gidebilmiş olmak mı, o kupanın finaline kadar rakibinin bir oyuncusunun parası kadarına bir takım kurmuş olmak mı? Şampiyon olup üstüne koyamamak mı, ortalığı kasıp kavuran canavarlaşmış taraftarıyla böbürlenmek mi başarısızlık olarak gösterilebilir. Biri 23 diğeri 32 oyuncu almış iki takımın birden küme düşmüş olması nasıl bir "yönetim becerisi" sayılmalı ki, bundan ders alınmamış olsun. Holosko'yu oynatmayan ile şampiyonluğu, parasını kendisinin ödediği Glovacki'den yediği golle "ikili averaj" mahkûmu olarak kaybeden iki tezat duruştan hangisi daha başarılı sayılmalıdır? O Glovacki parasını Trabzonspor'dan alırken Trabzon'da attığı golle ligi belirlediğinde Yıldırım başkan kendisini sonradan hırpalayan Gökçek'e teşekkür etmiş midir? Ya bireylerin ön muhasebesi... En tepedeki dört takımın dördünün de hoca değiştirmemiş, başladığı gibi bitirebilmiş takımlar olması Kocaman, Güneş, Sağlam ve Kafkas başarısı değil midir?.. Dördünün de Türk olması ayrı bir övünç duyuracak bir başka başarı değil midir? Son 8 maçının 7'sini kazanmış ve hiç yenilmemiş bir Tayfur Havutçu ve kupası... 7 seyirciyle istikrar abidesi oluşturup kupanın da finaline yapışan Abdullah Avcı... Koca bir sezondan büyük yıldız Arda'mızdan hatırladığımız iki sahneden başka ne sayabiliriz acaba? Biri hastane koridorundaki gözyaşları... Diğeri eski başkanına yazdığı mektubu okurken... Kaptandan iki ağlama sahnesi... Krizleri mükemmel yöneten Aziz Yıldırım... Gollerin kralı Alex... Her yönüyle takımını sırtına alıp giden Burak... Görgüsüzlüğü hırsına katık eden Emre ile ağzını açmadan en az üç arkadaşını da sırtında taşıyan Selçuk İnan... POST-İT Seneye tadından yenmez bir ligimiz olabilir. Galatasaray her kulvarda en ciddi rakip oluyor her takıma. Bir de Terim gelirse seyreyleyin cümbüşü. Kocaman'ın unvanlı koşusu, Şenol Güneş'in, Tayfur Havutçu'nun istikrarı ve adamlıkları, Kafkas'ın kariyeri ve doğru hamleleri, belki Şota, biraz da Yücel İldiz... Gel 7 Ağustos gel... S-ÖZ Mesele, bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, binlerce adamın iyi olmaya cesaret edememesidir... Bir musibet ve bin nasihat Nereden elime geçti bilmiyorum ama çok sevdim ve yeniden düzenleyerek kullanmak istedim... Buyurun en çağdaş nasihatlere ve "adam olabilmenin" sihirli formüllerine: > "Bildiklerini anlat ama akıl vermeye kalkma. > Anlatılanları iyi dinle ama hepsini doğru sanma. > Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez. > Çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez. > Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek ise korkaklıktır. > Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirse cehalettir." Gelecek sezonun El Classico'sunda bir tarafın orta alanı "Türkçe" konuşacak. Solda Mesut, ortada Nuri, sağında da belki Hamit...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.