İçine düştüğümüz, ya da salaklığımızdan dolayı bile bile içine balıklama atladığımız ortamdan ben sadece ve sadece "yönetici taifesini" sorumlu tutuyorum. Ardından gelen organik bağlarını daha ötelere taşımaktan çekinmeyen, "bastırılmış-sindirilmiş, korkutulmuş-doyurulmuş", seçin beğenin alın, spor medyasından... Sıkıntının kaynağı saha içi eksikler, hocaların yetersizliği veya taraftarın bilinçsizliği değil, tamamen sosyolojik bir olgu olarak gördüğüm "Türk Futbol Yöneticisi" profilindedir. Bakın... Bu insanlar, başarılı iş adamlarıdır ve işlerinde bir şekilde başarmaya programlanmışlardır. Profesyonel yöneticiyi iştigal ettikleri tüm alanlarda kullanırlar, CEO dediğimiz "kapsamlı ve tam emanetçi" bilirkişilere çuvalla para öderler, satın alırlar, tehdit ederler, rüşvet verirler, ama sonunda mutlaka amaçlarına ulaşırlar... Türk insanını "kepela" haline dönüştürürler. "NOT: Kepela, Swahili dilinde; bir nehrin iki yakasına yerleşen ve birbirine düşman kılınmış insan topluluğu anlamına gelir. Anlatmak için sadece bu dilde yazmak kaldı elimde." Hepsi önemli iş adamları ve sürekli başarmışlar... Bir şekilde ve hep amaçlarına ulaşmışlar. Hiç kaybetmemişler... Paraları ve güçleri sadece sahanın içine yetmiyor ve onlarda bunu kabullenemeyip anında delleniveriyorlar. Bu tür iş adamlarımız her camiada var ama, F.Bahçe camiasında sayısal olarak daha yoğundur. Bir yere bir plaza mı dikilecek veya bir ihale mi söz konusu, ya da komşu hipermarketin yeri size mi geçmeli... Verirsin parayı, satmıyorsa satacağı rakama kadar çıkarsın, hala vermiyorsa çocuğunu kaçırırsın filan... Belediye veya devletle iş yapmak sorun değildir onlar için. Ödün vermek çok kolaydır ve sonunda kazanmak için her yola başvurabilirler. Sadece futbol takımı yönetmek gibi teknik bir olayı CEO'larına veya profesyonel menajerlerine emanet etmek yerine, hobi gibi kendileri yapmaya kalkışırlar ve yüzlerine gözlerine bulaşır. Halı saha zihniyetini taşımaktan çekinmezler futbolun her platformuna. Diğer tüm branşlarda profesyonel adamlarına yaptırırken işlerini, futbol konusunda kendileri yapmaya kalkarlar. O nedenle de hiç bilmedikleri bir olguyla tanışmak zorunda kalırlar. "Kaybetmek..." Kabullenemezler kaybetmeyi... Orayı parasal veya siyasi veya yeraltındaki güç; ne derseniz deyin, bir türlü işi HALLEDEMEMEK onları çıldırtır. Kontrolden çıkarlar kaybedince... Yaşadığımız sadece bundan ibarettir... Akaretler'e, Çarşı'ya, Taksim'e, Beyoğlu'na binalar boyunca Migros'u reddeden dev bayraklar asılır ama sizler bir kare fotoğrafını göremezsiniz. Çünkü fotoğrafı ambargolamaları parasal güçleriyle ve tehdit yöntemleriyle mümkündür, ama pankartı astırmamaları ise mümkün değildir... Bundan söz edenlere de yazacak yer bırakmaz, mesleğini dar ederler. Bu insanlar yol çaresiz bile olsa kimsenin önünden çekilmezler. Diyojen, üstü başı yırtık pırtık bir vaziyette ve gerçek ile doğruyu ararken tek kişinin ancak geçebileceği bir yolda bir asilzade ile karşılaşır. Asilzade tabii ki yol vermez ama Diyojen de az çılgın değildir, o da yol vermez. Ardından, asilzade şöyle der: "Ben bir serserinin önünden çekilip ona yol vermem..." Diyojen de hemen cevaplar: "Ama ben çekilirim..." Neden bu gazetede ve zevk duyarak yazdığım anlaşıldı mı?.. Bilmem anlatabildim mi?.. >> Karadeniz Olimpiyatı Bayılıyorum Mehmet Atalay'a... Nasıl bir spor gönüllüsü ve nasıl bir beyefendi olduğunu biliyorum ama her seferinde daha fazlasına tanık oluyorum. Olimpiyat Evi'nde 1. Karadeniz Oyunları'nın 2-8 Temmuz tarihlerinde yapılacağı ve 12 spor dalında Karadeniz'in bir "sportif göle" dönüştürüleceğini açıklarken ve kura çekimini gerçekleştirirken gurur doluydu. Hem Karadeniz, hem de spor... Basından pek kimse yoktu. Onlar kupa ve suyun iki yakasındaki futbol takımlarının kavgasına gömülmüşlerdi. Olsun... O gün orada, spor adamları ve "spor" vardı. Hayırlı olsun... >> Soru-yorum Runje'nin yaptığı ile Selçuk'un yaptığı eşit midir? İçerde ve dışarıda kim daha agresif ve saldırgandı? Adalet hakikatten, saadet ise hakikatten doğmaz mı? Hakeme hangi yenilen başkan sövdü, kimler beddua etti? Bunlar hangi statta oldu? 30 saniye atılan meşaleyi taşımak ile rakip sahada kutlama yapmak eşit midir? Artık Manisa üç puanı silinecek kıvama geldi mi? Kablo kesenlerin görüntüsünü kim yok etti? Yayıncı kuruluş görüntü pazarlığı yaptı mı? >> POST-İT Ne oldu da, "acayip adaletsiz olan", Zico'nun dünyaya şikayet ettiği lig, "acz içindeki devlet", "hırsız ve soyguncu olan federasyon", "oğlundan bulması için dua edilen" Dereli, çekilmek gereken şampiyona, 9 puan olmazsa şampiyon olunamaz bir klasman, kafasına 3 dikiş atılan yardımcı hoca ve 4 dikiş atılan Gerets, otoparkta dayak atanlar, onca küfür ve yabancı madde, tercüme eksikliği, bir düdükle değişiverdi? >> Kazanan-kaybeden Buyurun Türk futbol yöneticisinin profiline: KAZANAN her zaman bir programa, KAYBEDEN her zaman bir özüre sahip olmalıdır. KAZANAN "bu işi senin için yaparım", KAYBEDEN "benim işim değil ki." KAZANAN "uzak ama yolu biliyorum", KAYBEDEN "yakın ama yolu bilmiyorum." KAZANAN "çakılların arasında çimeni", KAYBEDEN "çimenin içinde çakılı bulur." >> S-ÖZ Ülke içinde tarafsızlık ilkedir. Ülke meselesinde ise tarafsızlık olmaz, taraf ülkedir. (Fatih Terim) >> 14 yıldır kılı bile dönmeyen Hakan Şükür sakatlanırsa sedye ile onu kim saha kenarına taşır: HAKAN TAŞIYAN.