>>> Haddini bilerek oynayanlarla haddini aşarak oynayanların "beklenmedik" sonuçlarıyla tamamladık haftayı. Bazıları bir "sansasyonel" galibiyet alıp zirve için hayaller kurdu ve kurdurdu ama bir kez daha anladık ki; hedefleri sadece kendilerini vitrine koymakmış... ------------ Emily Dickinson'un bir sözü vardır... Şöyle: "Hiçbir başarı kazanmamış olanlar için bir küçük başarı en tatlı şeydir..." Çok severim... Haddini bilerek (!) maça çıkmak, bir "had" sanatıdır... Haddini bilen Braga ve Cluj buradan beğeni değil tabela alıp gitmiştir... Kayserispor gelir, son iki yılın alışkanlığıyla açık ve önde oynamaya kalkar, Braga ve Cluj maçlarının gerisindeki Galatasaray karşısında tarihi fark yemekten ucuz kurtulur. Kasımpaşa hemen adapte olmuştur yeni hocasının "yumuşak" ve "top oynamak hevesindeki" takımına ve tarumar olur kendi sahasında. Orduspor ne zamanki şampiyonluk ve Avrupa'ya gitmekten söz etmiştir bir Galatasaray galibiyetinin ardından, işte o anda "tepetaklak" inişe geçer... Büyüklük denilen tepeye giden yol bu kadar kestirmeden gidilemeyen bir yoldur. İnişli çıkışlıdır ve içinde acılar barındırır. Şu anda istikrarın ve geçmiş acıların içinden "haddini aşarak" gelen tek takım Antalyaspor'dur. Devamı gelmez ise haddini aşanların (!) arasında yerini alır... Trabzonspor yanlış bir kadro yapılanmasının bedelini acı öder ve bir oyuncusu rakip 5 kişiyle yakalanmışken atar 3 çalım, geçer yana doğru üç kişi ve rakip defans oluverir 8 kişi. Belki de "aşırı ve devamlı kupa ve şampiyonluğun verilmesi isteği" nedeniyle attığı bir nizami golü de ıskalanır İlker Meral tarafından. İlker Meral'in zaten uzmanlık alanıdır herkesin gördüğünü görmemek. Federasyonun "intikam aldığı" komplosu ortaya atılıverir hemen. Sonuç olarak; nerdeee Metin Diyadin'in Kasımpaşası... Sonunda Kayserispor ile Kasımpaşa yer değiştirirse buna da şaşırmam. Bey olmak için at binmek yetmez, at geçmek gerekir!.. >>> Eskiden Avrupa'nın sıradan bir takımı gelirdi, biz haldır haldır oynardık, kaçırdıklarımızı sayardık, onlar bir tane atıp maçı alır ve giderlerdi. Onu da "şerefli mağlubiyet" sayardık. Fenerbahçe Kıbrıs'ın kuzeyinde yıllarca bize yapılanı yaptı. Tabelaya oynadı ve istediğimizi aldı... >>> Misafirperverlik!.. Fenerbahçe yüzümüzü ağarttığı Limassol deplasmanında bir taşla ağaçtaki bütün kuşları indirdi. Sonra da nedendir bilinmez ezeli rakibine hemen laf attı. "Keşke burada da böyle misafirperverlik gösterebilseler" kabilinden bir açıklama geldi. Ağırlanmak isterler ama ağırlamaktan hiç hoşlanmazlar... İki gün geçmeden bir voleybol maçına çıkıldı ve ezeli rakibinin tek bir seyircisinin bile olmadığı maçta küfür de ettiler, sahaya yabancı madde de attılar. Maç yarıda kalmadıysa hakemlerin dirayeti ve onların nasıl ikna edildiğine bakmalıyız. Sayı alınca sevinmemeleri bile istendi konuktan... Hani nerde misafirperverlik? Sadece yenince mi misafirsever olursunuz?. Bilinmelidir ki; ASALET; Boyda değil, soydadır. İNCELİK; Belde değil, dildedir. DOĞRULUK; Sözde değil, özdedir. GÜZELLİK; Yüzde değil, yürektedir. > S-ÖZ: (Yadigar Ergüden'den) Zorla güzellik olmaz diyorlar ama acayip rağbet var estetik ameliyatlarına... ----------- Mücevherler zaman ve sabırla alınabilir ama sabır ve zamanla mücevher alınamaz. İyi ve doğru dostun olursa aynaya da ihtiyacın olmaz. Sözüm "haddini" bilmeden oynayanlaradır.