Sevilla nam şehir, sahip olduğu Cordoba eyalet başkenti timsalini, Andalucia diye devşirilmiş Endülüs izlerine tercih etmiş bir güney kenti. 700 bin kelle yaşar orada. Bizim Adana daha güzel, bana sorarsanız. Adana Stadı ise fark atar Şampiyonlar Ligi oynadığımız stada. Güçleri bize yettiğinden gelip gelip statlarımızı muayene ederler ve de burun kıvırırlar zat-ı şerifleri akıllarına estikçe. Onları üstün kılan futbolla eğlenebilmeleri, gözleri dönmeden maç izlemeleri ve maç bitince de işlerini bitirmeleri. Bir de sokaklarının temizliği... Ama bizim aslanlar, Tarık bin Ziyad'dan asırlar sonra, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Zil, şal ve gül" hissiyatından yıllar sonra yeniden fethetti oraları. Mesela, Cristophe Colombe'un mozolesine gittik. İçerisi muazzam mistik bir durumda ve fotoğraf çekmek bile yasak, ulviyatı bozmamak için. Olağanüstü bir kompozisyon, iki heykelin ellerinde duran bir lahit filan... Yasak olduğundan resmi yok ortalıkta. Ancak gidip görebilirsiniz, o kadar. Bizde var ama. Mehmet Altan'ın mozole önünde resmini ben gördüm. Ayrıca katedrale çaput bağladık. Evet, çaput bağladık Fenerbahçemiz yensin diye. O çaput nedeniyle üç penaltı kurtardı Volkanımız (!). Ama neden iki tane bedava gol yedi, işte onu anlayabilmiş değilim. Koca anıt, "Colombe baba" durumundaydı ben çıkarken. Kanıtları Aykut Işıklar'ın kamerasında mevcut... Bir de maça yarım saat kala, ekibimizin neşe kaynağı ve Alem FM'in iki yıldızı Nihat Sırdar ve Sivrisinek'ten, Sevilla tribününün ortasından mesaj aldım. Akreditasyonları olmadığından bizimle değiller ve Fener kafilesinin de dışındalar; ondan Sevillalıların ortasındalar. Mesaj şöyleydi: "Ümit abi hakkını helal et. Sevilla Çarşı'nın ortasındayız. Gol atarsak, kendimi tutamayabilirim, bunlar da kendini tutamayabilir." Deivid attıkça Nihat'ı düşündüm... Maç sonunda sapasağlam buluştuk. Adamlar onları alkışlamışlar ve tebrik etmişler. Bizde böyle bir öğreti olmadığı için, daha doğrusu kalmadığı için, çok şaşkındılar. Alın size iki seyahat anısı... Biz biziz... Onlarsa onlar... Nev-i şahsımıza münhasırız çok şükür... >> Şehir efsanesi G.Saray artık "şehir efsanesi" olma yolunda hızla ilerliyor. Yitirilen değerler puan kayıplarının çok ötesinde. En azından seçimin öncesindeki tartışmala -ki çoğu aslında yok ama basın bir tartışma yazmak zorunda- can sıkıyor. Vitrine konan mal olan futbol takımı ise her maçta taraftarını "doymuş" olarak gönderemiyor stattan. Galip gelen takım bile aç bırakıyor seyircisini... "Eğer lise isterse ve karar verirse Adan Polat başkan olur" temel direği ve asırların kültürünün payandası, kongrenin üstünde Demokles'in kılıcı gibi duruyor. Duracak da. F.Bahçe ile bırakın kavgayı, polemik bile yazmazken, kitabında bu yolu seçenler bedelini öder. Tersi F.Bahçe'nin tarzı olabilir. Ama G.Saray duruşunda bu yoktur ve olamaz mesela... Ayrıca; yaşı bugün itibariyle 20'yi bulmamış olanlar, UEFA'yı hayal meyal hatırlıyor, 4 yıl üst üste şampiyonluğu ise öykülerden öğreniyorlar. Onların yaşadığı, F.Bahçe'yi bir türlü yenemeyen bir takımları olduğudur. Çünkü sokakta bununla muhataplar, tribünden gördükleriyle beslenenler. Stat yapılana kadar bir buçuk sezon daha bekleyeceklerini söyleyecek bir yönetim, ya da hiç beklemeden bu işin belini kıracağını söyleyen bir yönetim makbul olacaktır. Seçimi kazanacaktır. Bu işi çözecek olan doğrulara yaslanmış, gerçeklere dayanmış bir projedir. Yoksa G.Saray geçmişinden kurtulamayan bir "şehir efsanesi" olarak ikinci takım olmaya yürüyecektir... >> Şampiyonluk sektöreldir "Ne diyor yine bu" demeyin bana... Şampiyon olmak için sadece iyi oynamanın veya bir şekilde maç kazanmanın yeterli olmadığını anlatmak istiyorum. Şampiyon olabilmek için futbol sektörünün tüm dinamiklerini harekete geçirmek, onları yönlendirmek ve kullanmak gerekmektedir. Sinan Engin, Olimpiyat Stadı'nda Büyükşehir Belediye-Konyaspor maçını izleyen 8-10 kişi arasında ne arıyordu mesela.. Maç seyretmek için mi oradaydı, Levent Kızıl'ın solunda otururken... Belki de önümüzdeki hafta Konyaspor'un içeride F.Bahçe maçı olduğunu hatırlamıştı birden. Belki de teknik bilgiler topluyordu Belediye hakkında. Belki de sadece maç seyretmek için oradaydı... Beşiktaş bu işlerle uğraşırken, G.Saray kongre telaşında. Futbol şubesi ise kendi takımında olanlara sahip çıkamıyor ki, etrafında oluşanları kontrol edebilsin... O nedenle 10 Ağustos'ta Beşiktaş demiştim... >> Pfizer Dortmund var da!.. Pfizer alınmışlar Bayer dediğimize... Adamlar G.Saray'ı çekmişler, Türkiye'nin gündemine girmişler, asrın ilacı performans arttırıcı Levitra'yı da o arada tanıtmışlar. Pfizercilerden beni arayan dostlara şunu söyledim: "Alın Dortmund'u... Yapın Pfizer Dortmund, sizden de söz edelim. Pfizer Sevilla var da mesela, biz mi söz etmiyoruz? Senelerce Eczacıbaşı voleybol ve basketbol takımı için yırtmadık mı kendimizi? Sustular... Bakın bu yazıda bile başlıkta ve yazı içinde 5 kez Pfizer geçti. Bu sonuncusu da altıncısı... >> S-ÖZ Arsız güçlü olunca haklı suçlu olur. (Türk Atasözü) Bu yazıyı 2011 Kış Olimpiyatlarının derdini anlamak ve anlatmak üzere Erzurum'dan yazıyorum. Haftaya yine seyahat notları yani...