Arının hem balı hem iğnesi vardır

A -
A +
Bu alem doğruyu söyleyeni sevmediği gibi, doğruyu açık ve net bir biçimde söyleyenden de nefret eder. Çünkü bu alemin müdavimlerine göre yedikleri hiçbir gol 'güzel bir gol' olamaz. Ancak attıkları en uyduruk gol bile çok güzeldir onlar için... Dostluk ekmeye çalışmak rakibinin ekmeğine yağ sürmektir büyük bir kitle için... Rakibinin formasını bir hayır işinde bile giyen kendi başkanı ise, bütün yaptığı doğruları unutup onu bile harcayan bir zihniyetten söz ediyorum. Kendi oyuncusu bir etkinlikte rakip oyuncu ile samimi görünürse onu bile siler bu kesim. 12 milyar Avro dönen yıllık bir bahis girdisi ile 600 milyon Avro dönen bir oyun ve yayın trafiği, adama feleğini şaşırtır. Biz de o durumdayız işte... 'Adil, fair, dik' olmamız mümkün değildir. Öyle olmaya çalışan vatan haininden beter muamele görür bu alemde... Kendini sert adamlar olarak sunanların 'dokunulabilir' insanları kullandıkları, öne sürdükleri ve yazdırıp çizdirdikleri bir ortamdayız. Arenamız kalleşlerle doludur maalesef. Bu söylediklerimin suya yazı yazmak ve rüzgâra üflemek gibi bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. Düşmanlığı eken ve şimdi kendilerine yönelen tepkilerin boyutundan ürkenlerin sadece Atilla İlhan'a ihtiyacı vardır: 'Çok yöneticilerin peşine takıldım, aslında yoktular...' ATA BİNMEKLE BEY OLUNMAZ Paris... 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası... Platini oyuncu... Gelenekselleşen 'Ev sahibi-yabancı' spor yazarları, yorumcu ve spikerlerinin oynadığı gösteri maçına bendeniz, İlker Yasin ve Eyüp Karadayı davet edildik. Karşımızda futbolu bırakalı yıl bile olmamış Jean Michel Larque kaptanlığında tabanca gibi bir Fransız takımı var. Biz ise aynı dili bile konuşamayan toplama bir takımız. Soyunma odasında malzemeler dağıtıldığında donup kaldık. Çünkü giymemiz için malzeme desteği Yunanistan milli takımından gelmişti ve mavi-beyaz formaların kalp üstüde yer alan armasında Yunanistan milli takımının klasik 'haç' işareti vardı ve pabuç gibi duruyordu. İnanın oynamamayı bile tartıştık aramızda. Sonra giyinmeye karar verdik ama ne takım resminde ne de ikili hatıra resimlerinde bulunmamaya inanılmaz bir gayret gösterdik. Korkumuz 'Ya ülkede birileri bizim Yunanistan formalı halimizi, hatta göğsünde 'haç' taşıdığımız halimizi görürse, ne yaparız' üzerineydi. O tarihi anıdan bir tek resim var elimizde; o da üç Türkün bir arada ve bizden biri tarafından çekilmiş karesi... Şimdi engellilere destek veya lösemi vakfına ziyaret ya da kimsesiz çocuklara para toplamak için bile düzenlenen bir etkinliğe katılan farklı takım oyuncularının neden birbirinden uzak durduğunu çok iyi anlıyorum. Rakibinin formasını giymenin bir başkana nelere mal olacağını da çok iyi biliyorum. Yazık ediyoruz bu masum oyuna ve bu çok basit oyuncağa... Haaa... Yenilmedik o gün!.. Bir takım ısınırken 'Güzel günler göreceğiz, güneşli günler' adlı Edip Akbayram çalınması ne kadar doğru ve güzelse... Hemen ardından 'Hababam Sınıfı' müziğini çalmak da o kadar akıl tutulmasıdır. Durum 'Hababam Sınıfı', oyuncular da oradaki aktörler olabilir. Kadıköy'de bu müziğin bir motivasyon unsuru olarak kullanıldığından acaba 'Kel Mahmut'un' haberi var mıdır? İçine başkan kaçan hoca... Ben artık açık açık Aykut Kocaman'ın içine bir başkanın kaçtığını ve bunu asla çıkaramayacağını kendisinin de çok iyi bildiğini düşünüyorum. Transferleri, maç kadrosu, değişiklikleri ve hatta kornerleri kimin atacağı gibi konularda bile asla özgür olmadığına inanıyorum. İstifası bile içine tıkılmış bir hocadır o... Başarısızlığı doğuran bir çok 'format' artık biliyorum ki; asla onun özgün iradesinin eseri değildir. S-ÖZ: 'Göz kendinize, kulaklar ise başkalarına inanmanızı sağlarlar.' Samet Aybaba'nın acilen, rakip 10 kişi kalınca nasıl oynanması konusunda çalıştırmalar yaptırması gerekiyor. Paldır-küldür yerini birkaç dakikacık sakin-olgun duruma bırakamaz mı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.