Hakem iyi, saha mükemmel, kadınlar harika... "Yeşil inciler" sürekli destek halinde ama sesleri alışılmışın ötesinde tiz geliyor bize. Kocalarının öğrettiği tezahüratı daha düzenli yaptıklarını söyleyebilirim sadece... Süratli başlayan ve rakibini bozarak üstünlük sağlamaya kararlı olan tarafın Galatasaray olduğu, start verildiği andan itibaren anlaşıldı. Golü daha ciddi ataklarla arayan, Riera ile solu, Emre Çolak ile sağı fazlasıyla hırpalayan Galatasaray, yakaladığı pozisyonlarda Sercan'ın "çevre kontrolü" problemine yenik düştü. Çünkü Sercan'ın tek ilişkisi topla ve rakip kaleyle. Asla rakibin son adamıyla değil... İlk yarı bittiğinde temkinli oynamayan iki takımın coşkulu oyununa tabela ihanet ediyordu. Ağız tadıyla bir gol bile kaçıran yoktu ve gol hariç her şey vardı... İkinci yarı olmayan tek şeyin yüksek teknikle oluşturulan bir duvar pası ve Batalla'nın soğukkanlı plasesi ile geldiğini görerek başladık. Ardından iki taktik faule üst üste maruz kalan Melo'nun bu işlerden sarı kart ile çıkan tek oyuncu olmasını da Fırat Aydınus'a yakıştıramadım. Bu arada 66. dakikada gelen müdahale ve Terim'in oyuna attığı Kazım ve Engin; öne doğru bir hamleydi ve hayli risk taşıyordu. Çünkü Melo'nun çıkışıyla gerisi boşalmıştı ve "ya hep ya hiç" modeli sahaya sürülmüştü. Son hamle Yiğit ile geldi ama hâlâ daha doyurucu bir pozisyonu yoktu Galatasaray'ın. Bu yokluktaki gol ancak kaza eseri olabilirdi ve Bursaspor'un kararlı ve dirençli savunması buna izin vermeden maçı koparmaya kararlıydı... Sonuçta haftalardır olabilecek bir şey oldu ve "Galatasaray yenildi" yukarısı biraz hizaya geldi. Bu bir alarm değildir ama ligimizin "spastik" gelişmesinden nemalananlar için olumlu bir beklentidir. Özetle... Dünkü maç tam bir klasikti... Tıpkı "Atları da vururlar" romanı gibi... PASİF HÜCUM! Oyunu rakip kaleye doyurucu tek ziyareti olmadan tamamlayan Galatasaray'ın hücum aktivitelerini sorgulaması gerekiyor. Hele hele Sercan, hemen görüşme odasına alınmalıdır...