"Azılı" rekabet...
25 Kasım 2009 01:00
Bir gerçek var ki, asla değişemez. Galatasaray'ın "liseli" tarafı, "bunu" asla kabullenemez. Bunu şampiyonluklarla "eş" tutmaz, tutamaz, tutmayı bilmez. Rekabetlerin "ezeli" olmaktan çıkıp, "azılı" olmasına tahammül edemez. Şampiyonluklara veya "azılı rekabetlerin galibiyetlerine" ilkelerini değişmez, değişemez. Bunun bedelini öder ve ödetir.
Bu sözcüğü ilk kez Attila Gökçe'den duydum. Çok beğendim. Sanırım mülk edinmemiştir ve izniyle kullanıyorum.
"Ezeli"yi "azılı" yaptık ve bu uğurda en Makyavelist yaklaşımları uygulamaktan çekinmiyoruz.
Sonunda başkasının formasıyla ceza çözümleri de üretmeyi başardık.
Galatasaray için, bir liseli için, "sayı kralı" olmak, "azılı" rakibini yenmek, hatta fark atmak, şampiyonluklar almak, asla daha önemli değildir bunu "hak" etmiş olmaktan.
Bunun için pencereyi batıya açan ilk ev olmuştur...
Bunun için farklıdır...
"Düzgün ve dürüst" insan olmak her şeyden önemlidir...
"Onur ve duruş" kovalamayı tercih eder önündeki rakibinden çok.
Yiğit Şardan kendi onurunu kurtardı ve çok doğru yaptı.
Yönetim "bunu yapanların" kafasını kopardı ve doğrusunu yaptı...
Bir "doğru" daha kaldı.
Zaten düşürüldüğü bu ligden kendi sandalyesini tekmeleyerek gitmek ve bir alt ligden "aslanlar" gibi geri gelmek.
Federasyon bunu yapamaz. Çünkü sponsor firmanın menfaatlerini, doğal olarak önde tutar. Bunu da kimse yazamaz çünkü o firma gazete ve televizyonların "çok sıkı" bir müşterisidir.
Galatasaray'ı federasyon gönderseydi ikinci lige, Galatasaray'ın adının önünde yer alan "Cafe Crown" adını ikinci lige göndermiş olurdu.
Demek ki, "Ülker" Galatasaray'dan öndeymiş...
İşte buna tahammül edemez Galatasaray'ın güçlü değerleri ve onu koruyanlar.
Federasyon Galatasaray'ı "birinci ligde tutarak düşürmek" ve sponsor firmanın ve kulübün "maddi" menfaatlerini korumak için bu kararı aldı.
Bu da Ülker'in düşemeyeceğini, bu nedenle Galatasaray'ın bir yıl daha bu markayı birinci ligde dolaştırıp, bu ligin "hokkabazı" olarak anılacağı gerçeğini ortaya çıkarıyor ki, buna da tahammül edemez "liseli..."
Bırakın adınızın dibindeki "para" getiren ve geri ödemek zorunda kalacağınız iki kelimeyi ve kendiniz götürün takımı ikinci lige.
Satın Elano'yu, geri ödemeniz gerekirse ödeyin "Cafe Crown" bedelini ve gidip baştan başlayın.
Ya da siz gidin...
Çünkü bu ayıp, çatlak bardaktaki suya benziyor...
İçseniz de bitecek, içmeseniz de...
Bir yanlış bir yanlış daha eder iki yanlış...
İki eksi bir artı eder" ama iki yanlış ancak iki yanlış eder.
İşte size birkaç yanlış...
-Lukunku Belçika'dan alındı, neden alındı ben anlayamadım ama, elimdeki korkunç bulgulara göre, bonservisi 1,5 milyon iken nasıl 2,5 olmuş?.
Lukunku Galatasaray'dan sonra Belçika'ya, oradan Lille'e ve dikiş tutturamadığı için tekrar Belçika'ya ve deeeeee kısa bir süre sonra ait olduğu kategoriye yani Bundes Reginalliga (bizim dilde 3.'cü lig) ERZGEBIRGE AUE'ye gitmiş. Çek'ya sınırında bir kasabaya.
- Marek Heinze Monchengladbach'tan 2,5 milyon euro bonservis ile alındı. Çok iyi biliyorum ki Heinze'den "nasıl kurtuluruz, üste para da vermeye razıyız" diyordu Alman takımı. Bazı uyanıklar "biz size 2,5 milyon euro verelim" dediler ve Almanların şaşkın bakışları altında Galatasaray'a kurtarıcı olarak getirdiler. Galatasaray'dan sonra St Etienne'e kakalandı tabii dikiş tutturamayıp Fransa 2. Ligi'nde Nantes'a, orada da tutunamayıp memleketine Brno kulübüne, orada da tutunamayıp Avusturya Kapfenberg'e şutlandı.
Bu transferi kimin yaptığı biliniyor...
- Sasha Ilic Sırbistan'dan "süper yıldız" olarak alındı. Transferi yapan kardeşin anlattığına göre; gidiyor diye halk ayaklanmış! Buradan Avusturya'ya Salzburg'a gitti bir ara "rentabilise" etmek için Yunanistan'da Larissa'ya kiralandı, kendini amorti edip tekrar Avusturya'ya döndü.
- Carrusca Arjantin'in son zamanlarda yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri diye getirildi. Ölü gibi 2 yıl sahada dolaştı. Sonra baktılar kimse yemiyor, geri gönderdiler. (Tabii gitti milyon milyon eurolar) Şimdilerde Estudiantes'te "vegete" ediyor. Bir ara Meksika"ya Cruz Azul'e verdiler ama onlar hiç yemedi ve kısa sürede geri postaladılar. Şu anda oynadığı maç sayısı herhalde ellerimizin parmak sayısını geçmez.
- Barusso İtalya'dan büyük havalarla geldi orta sahadan rakip kaleye şut atarak gol atmaya kalkınca. Şimdi 2. Lig'de (Brescia) "vegete" ediyor.
Vegete etmek, Fransızca VEGETER fiilinden türemiştir ve "bitkisel hayat yaşamak" anlamına gelir.
"Scouting Team" var Galatasaray'da. Başında da Ogan Tarhan. Ogan kardeş Beşiktaş'a futbolcu pazarlamıyor mu? Peki, Galatasaray'dan niye ve nasıl maaş alabiliyor.
Conceçaio olayını yazmıyorum bile. Conceicao'nun Galatasaray'dan Yunanistan'a transferinde menajer olup sonra'da Sivasspor'a Sportif Direktör olmanın nedenleri ise az sonra...
Daha "lise" bunları sormadı bile...
POST-İT
Yakın zamana kadar, elimizde cımbızla dolaşır ve "hakem hatası" arardık.
Uzun bir süredir cımbızla dolaşıp "doğru karar ve iyi hakem" arar olduk.
Bu arada, Cüneyt Çakır yılbaşından önce "top class" oluyor ve Şampiyonlar Ligi'nde öne çıkacak.
Eyyamcılar ve pansumancılar ise baba maçlarda...
S-ÖZ
"İnsanın içindeki vicdan kadar adil ve acımasız hiçbir yargıç yoktur."
Pulibius
>> Fenerbahçe ile Galatasaray'ın kırmızı ve laciverte nefreti, asla siyah ve beyaza olanla eş değerde değil de ondan son derbi huzurluydu...