Bağ bozumu erken geldi, bağcı şaşkın
4 Ağustos 2010 01:00
Yeni bir G.Saray eleştirisi yazmaya yeltenmemin nedeni, bu eleştirilerin bu aralar prim yapması değildir. Hazır Öcal Ağabey'den de "yıldızlı pekiyi" almışken, bağ bozumu gelmeden bağcıya yardımcı olmak ve acıyı söyleyebilenin daha dost olacağını vurgulamaktır amacım. Canımızı sıkan şey, aşırı öz güvenin verdiği "hataları defalarca yapma lüksü" konusundaki vurdumduymazlıktır. Başkan değil, başkanı üzenler üzülmelidir. Başkan gerekirse kendini üzenleri "fena halde" üzmelidir.
Bağ bozumu mevsimsiz gelmek üzere. Çok erken geliyor bu yıl "malum son." Üzümler sirke olmaya başladı bile. Taraftar ise "üzümün dibine vurdu" acıdan...
Bu meseledeki en son suçlulardan biri olan Adnan Polat Başkan'a arka çıkmak haddim değil ama, faturanın da ona doğru kesilmeye başladığını, en azından irsaliye'nin hazırlanıp üstüne konşimento numarası vurulup yola çıkarıldığını görmekteyim.
Öcal Ağabey'den bir noktada ayrılıyorum...
Haldun Üstünel, son seçimlerde Adnan Polat'a seçim kazandıran isim değil, az daha seçim kaybettirecek isimdi. Diğeri de Adnan Sezgin'di...
O gün oradaydım, o günün birkaç gün öncesinde hep işin içindeydim ve bir liseli olarak müsaadenizle yakından biliyorum.
Bu nedenle bir yumruğun masaya vurulduğunu hissetmek zamanı gelmiştir G.Saraylının. Vurur gibi yapmak üzere değil, gerçekten masanın şöyle bir sallanması gereken bir yumruğa ihtiyaç vardır ve camia bunu beklemektedir.
Yoksa sokağın deyimiyle "kafatasçı dinozor" diye bilinen "ihtiyar heyeti" sessiz sessiz öyle bir yumruğa hazırlanıyor ki, yer gök gümbürdeyecek..
TEŞHİS
Arıza var sayın Başkan...
Son Belgrad maçını bizzat biraderinizle seyrettim. Acılar içindeydik. Sizin belli etmemeye çalıştığınız acınızı da yüzünüzden hissettik ve iki kere kahrolduk.
Maçın sonrasındaki teknik açıklamada "kontraya çıkamadık pek" gibi kısır bir değerlendirmeye takılıp kalmak ve olaya sadece "bir takım eksikler nedeniyle başarılamayan bir maç olarak" bakmakta gizlenmektedir habis ur...
Geçen sezon tam 4 kez lider olma fırsatını eline geçiren G.Saray'ın; dördünde de, üstelik öne geçip "maçı tutacak beceriyi" gösteremediği için kaybettiği maçlardan sonra bir arpa boyu ileri gidemediğini son Almanya derbisi ve ön eleme musibeti gösterdi.
Ders alınmamış...
2-0'dan sonra yapılacak 3-5 dakikalık kontrollü oyun maçı 4'e taşıyacaktı, ama takım olarak düşünememelerinin sorumlusu da ne sizsiniz sayın başkan, ne de benim!..
Arıza meseleye "kontralara çıkamadık" diye kısır bir bakış atmakta gizlidir. Avrupasız kalmak üzeredir G.Saray...
AV-RU-PA-SIZ...
Elano'yu satalım, Pino geldi, Kewell'ın maç başınası, Grella mı yoksa başka birisi mi filan derken Avrupasız kalmak üzeresiniz.
Taraftarın en fazla hırpaladığı, medyanın adı üzerinden G.Saray'ı frenleyip kimyasını bozduğu Arda'dan başka hünerli adamınız yok. Onu da siz bulmadınız. Kucağınıza verdiler...
İki yıldır 30-40 milyon euro gitti, bir Arda benzeri bulamadınız.
Ortada bir yerlere "koşan değil, düşünen bir adam" koyamadı sizin transfer cambazları.
Ne Haldun, ne de Andan Sezgin...
Sabri'nin abuk sabuk ortalarına, Ayhan, Sarp ve beyin kas koordinasyonu konusunda temelden özürlü Barış'ın sokak çocuğu gibi doğaçlama futboluna teslim ettiniz Rijkaard'ı ve "ayağa pas oyunu" hayali kurduruyorsunuz tribünlere.
Adama cimcik kıyma doldurulmuş yufka parçacıkları veriyorsunuz, mangalda pirzola bekliyorsunuz.
Avrupasız bir durumda öz be öz Türk mantısı ile baş başa kalmak üzeresiniz.
Başka adama da gerek yok. Pino, Cana ile de oynanır Karabükspor, Bucaspor maçları. Onlara bile gerek olmayabilir o maçları da kaybederken en kritik virajlarda.
En kötü Avrupa'ya gidersiniz 2011'de...
Bu vaziyette gitmeseniz daha iyi olur ya, hadi neyse...
TEDAVİ
Her şeyi bir an için durdurup, bir an için donup kalmak ve ardından yeniden başlamaktır tedavinin ilk aşaması.
Gerekirse ölüp yeniden doğmaktır...
Kim kardeşim?.. Rijkaard mı?.. "Avrupasız bir takımın senle işi olmaz" demektir tedavi...
Arda'yı bozmaya çalışan ister medya mensubu olsun, ister tribünlerde bir grup, hemen ağzının payını almalıdır.
Gelmesinler maça, daha hayırlıdır.
Tribünler haddini öğrenmeli ve sınırlarının içinde kalmalıdır. Rakibinin en küçük bir pankarttan haberi oluyorsa, sizin de bir Haldun Üstünel pankartı açtırmamanın yollarını bulmanız gerekmektedir.
Rakibinizin televizyonu; olmayan tüm Avrupa başarılarına rağmen kendini ve ürününü nasıl pazarlıyor, siz arşivi dolu bir geçmişten kuru Denizlispor, Kocaelispor galibiyetleri çıkarıyorsunuz.
Küçük düşünüyorsunuz...
Mercan olmadıysa yaparsınız bir siyah forma daha, kimseye koz vermeden çıkarsınız sahaya.
Refleksleriniz zayıfladı başkan. Ya da kolunuzu birileri tutuyor...
Silkinmezseniz Avrupasız kalıp, ilk Sivas deplasmanını da kaybedip "öldürecekler" sizi...
Onun için siz "öldürün" birilerini ki yeniden doğup sıfırdan başlayabilsin ötekiler...
Elano'ya "Koşacaksan, şu topu ısıracaksan oyna" demek, Baros'a "Nerede senin sezon başı hazırlığın" demek, "Rakipleriniz yarım bulup bir gol atarken, siz 6 tane bulamadan bir tane atamıyorsunuz" konusunu gündeme getirip, "Kontra çıkışlar yapamadık" açıklamasının hesabını sormaktır tedavi...
Takımı özel korumalarıyla götürüp getirmektir tedavi.
Takıma kendini herkesten büyük hissettirmek, bunu beceremediklerinde de kafaları koparmaktır tedavi...
Açıklama yapılacak televizyon ve muhabirleri ayrıntılı bir titizlikle seçmek, biraz burnu büyük davranmak, tevazuu korkaklığınız sanmalarına izin vermemektir tedavi.
Umarım haftaya Avrupasız kalmış bir takımın Türkiye ligi şansını kurcalamak zorunda kalmam...
POST-İT
Bu satırları Trabzon'dan, sezonun startının verildiği yerden yazıyorum. Buradaki muhteşem ortamın değerlendirmelerini de haftaya yazacağım inşallah.
Şenol Güneş ve Sadri Şener'in sıfatlarında hangi hayalleri okudum, onu da haftaya bırakıyorum ki, aceleye gelmiş olmasın.