Baktığımı görmek isterim!
10 Şubat 2010 01:00
Bazı konularda "nereden" baktığınız ile "nasıl" baktığınız örtüşmüyorsa, sonunda bakakalır ve göremediğinizi fark edersiniz. "Bakmak" ile "görmek" arasında "anlamak" farkı vardır. Görmek için beynin işe karışması gerekir. Bakmak sırasında beyin denilen organa ihtiyaç yoktur. Bakmak için göz yeter. Görmek için gözün beyine gönderdiği elektriğe ihtiyaç vardır.
Benim görmem için bana sunulanı değil, benim gördüğümü benim anlamam için bakarım ben. O nedenle dikkatli bakmaya çalışır, bakılan noktadan herkesin anladığı ortak şeyin dışında bir şeyler çıkarılması gerektiğini düşünürüm. Benim bakmamı ısmarladıkları şeyden benim görmemi tezgâhladıkları sonuca değil, kendi öz irademle varacağım noktaya ulaşmaktır benim işim.
Biraz yorulurum ama sonuçta güdülenlerin dışında bir yerlere ulaşırım.
Grup kuralarına baktım
...Ve şunu gördüm.
1954 yılından bu yana Almanya tüm organizasyonlara gitmiş. Yani bu guruptan da o gidecek.
Bizim takım ise katıldığı hiçbir turnuvaya gruptan birinci olarak çıkabilememiş ve doğrudan gidememiş. Yani en iyi ihtimalle ikinci olacağız.
Avusturya çıkışta, Belçika daha beter çıkışta hatta iki alt torbadan gelmesine rağmen alt torbaların en iyisi. Dick Advocaat ile çok şeyler yapabileceklerinin sinyallerini çoktan vermişler ve bizden; bir önceki grupta 4 puan almışlardı.
Onlarda Vermaalen var Arsenal'de direkt oynayan, Bellami var Everton'ın gücü. Biz de o statlarda kombinesi olan seyircimiz bile yok ki, oynayanımız olsun.
Demek ki...
Benim buradan bakınca grubun keklik olduğu safsatadan ibaret...
Kendimizi, olmayan hocamızla aşmak zorundayız.
İç sahada, suni çimde, üstelik Almanya 80 dakika 10 kişi oynayacak, benim elimde Progrebniyak, Akinfeev, Bilyaletdinov, Archavin, Zhirkov filan olacak.
Ve ben bu kadroyla iç sahada bir eksik Almanya'yı yenemeyen hocanın peşine düşeceğim bu Almanya'yı elesin diye...
Baktığımı görüyorum ben...
Atamalara baktım
Ben maçtan önce atamalara bakarım.
Kulüpler Birliği İkinci Başkanı Göksel Gümüşdağ'ın takımını doğradı ve 6'lık yaptı Bursa'da Koray Gençerler. Tam 105 gün, 10 maç dönemi maç alamadı. Verdikleri ilk maç Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım'ın stadı ve başkan yukarıda oturuyor.
Ya, kurtulmak istiyorlardı Koray Gençerler'den ve bu atamayı yaptılar, ya da çok seviyorlardı, "Nasılsa Fener parçalayacak bu formuyla, bizim Koray'ın da arası düzelir Kulüpler Birliği ile" diye bu atamayı yaptılar.
Evdeki hesap çarşıya uymadı ve anladım ki adamın hakem şansı hiç yok...
Bana sadece Bilica'nın Bebbe'yi düşürdüğü pozisyon sonrasındaki serbest vuruş anı yeter. Kartın rengi benim işim değil, ama serbest vuruş direkt kullanıldığı anda, topun 1,5 metre önünde Emre yatıyor.
Orada basiretsizliğini anladım Gençerler'in.
Gördüğüm bu...
Sayfalara baktım...
Galatasaray gitti Kayseri'ye, gergin bir ortamda, zirveyi zorlayan bir rakibin sahasında çatır çatır bir maç oynadı ve berabere kaldı. Seyirci ile bile ilk defa bu kadar üst düzeyde hırslı bir Kayseri vardı.
Yorumların hemen tamamı, başlık ve spotların belki de hepsi, Rijkaard'ın teknik hataları, kadro seçimindeki yanlışları, Transferlerin isabetsizliği, Arda'nın form düşüklüğü üzerine kurulu.
Kayseri taş gibi değil, Galatasaray kötü...
Rijkaard bilmiyor ve sahtekar, Dos Santos ise bizim amatör kümenin oyuncusu!..
Ertesi gün Fenerbahçe iç sahada, müthiş bir seyirci desteği ile oynuyor, takım da tam. Ama yenemiyor. Hatta yenilecekti bile de direkten dönüyor.
Bütün sayfalarda zemin suçlu, rakip suçlu, hakem ise baş suçlu...
Daum'un hiç suçu yok. Oyuncular suçsuz, transfer yapmamak başarısı ile destanlar düzülüyor yönetime...
İnsaf...O gecede "Ziya Doğan" hiç pay sahibi değil sanki. Vay nasıl olur da "defansif" oynamışmış...
Bize nereye bakacağımızı işaret ediyorsunuz ama ben baktığımı görüyorum da...
Ve anlıyorum ki Fenerbahçe'ye en büyük kötülüğü bu tür kamuflajcı yalakalar yapıyor...
Kayseri'ye bakıyorum...
Çok akıllıca hareket ettiler. Gerilimi üstlenip seyirciyi kazandılar ve ilk defa kulüp takımı seyircisi sıfatında 30 bin kişiyi stada getirdiler.
Sonra da çıkışı onursal başkan Özhaseki'ye yaptırdılar. Hem de olabileceğin en sert şekliyle...
Kafkas, Hurma, Mamur üçlüsünden kim konuşsa sezonu kapatırdı alacağı ceza ile.
Oysa Özhaseki'nin hiçbir sportif kimliği yok. Seyirciye münferit ceza da yok kitapta.
Önemli olan bunların söylenmiş olmasıydı camia açısından.
Ben beklerdim ki, bu çıkışı esas doğrandıkları maç olan, kasaplardan canlarını zor kurtardıkları iç sahadaki ilk yarının sonunu lider bitirmelerinin engellendiği Antalyaspor maçının çıkışında yapsaydı fahri başkan.
O maçta kırmızıları çıkarmayan Yunus Yıldırım o günden bu yana ilk kez geçen pazar Sivasspor-Denizlispor maçında sahaya çıkabildi ve sezonun ilk kırmızısını, üstelik iki kez orada kullandı.
Demek ki Kayserispormuş doğranan...
Hayranlıklarımıza bakıyorum
Rijkaard "Kieta" geç kaldığı için ne güzel cezalandırıp oynatmamış da adam etmektedir...
Denizli ise "Batuhan" konusunda bir türlü bu delikanlıyı adam edememekten suçludur.
Dos Santos Diyarbakır'a son dakika golünü attığında harikadır da Ayman topa vururken nerede olduğu hiç sorgulanmaz.
Nihat'a İspanyollar hayrandır da Real Sociedad heykel dikmeye kalkar neredeyse, ama bizim densizler ana avrat küfredebilir ona.
1996 Fatih Terim ve İngiltere...
2000 Avrupa Şampiyonası çeyrek finali Mustafa Denizli...
2002 Dünya Kupası ve dünya üçüncülüğü Şenol Güneş...
2003 Konfederasyon Kupası ve üçüncülük Şenol Güneş...
2008 Avrupa üçüncülüğü ve Fatih Terim...
Şimdi Guus Hiddink...
Guusasım geliyor valla...
S-ÖZ
"Başarılı başkan, camiasına olmayacak hayaller kurduran, sonra bu hayaller gerçekleşmediği zaman ne yapıp edip camia dışından bir suçlu bulabilen başkanmış...
POST-İT
Son Saracoğlu gecesinde forması kirlenmeyen ve sakatlanmayan bir kişi vardı...
Alex De Souza.
Niye?..
Diğerleri oylarken, o oynar gibi yaptı da ondan.
Beşiktaş ve Trabzonspor'u pek kurcalamıyorum farkındaysanız. Nazarım değer diye korkuyorum. Maşallahları var da ondan...