>>> Çin ülkesinde bir mahalleyi komple satın almak isteyen bir kartele kimse direnemez ve herkes sonunda evini satar. Ama bir yaşlı Çinli para ile satın alınamaz ve direnir. Her yeri oyulmuş bir vadinin ortasında bir ada gibi kalakalır tek başına ve bir evde. Aylarca direnir ve satmaz evini. Durumu hayli komik ve acıdır. Evine aylarca tırmanarak ve kan ter içinde ulaşabilir. Dünyanın ilgisini çekmeyi başarır ama ter kokmadan yatağına uzanamamıştır. ----------- Adam malını satmayacağını başkanıyla, idari menajeriyle defalarca açıkladı. Türkçe'nin her haliyle söyledi. Devrik anlattı olmadı, ima etti anlamadılar. Sokaklara afişler bile astırdı. Yine "kaça satarsın" diye kapısını aşındırdılar. Kayserispor ve Gökhan Ünal ile Mehmet Topuz'dan söz ediyorum.. Hakan Şükür'ün yerine konabilecek tek adam ile Tuncay'ın yerine konabilecek tek adamdan... Eskiden ne olurdu? Parasını verdiniz mi; yarı yılı şampiyonluk kovalayarak geçiren veya UEFA Kupası'nda oynamak hakkını elde etmiş bir G.Birliği veya G.Antepspor, ya da Denizlispor'dan, istediğiniz futbolcuyu alırdınız. Onlar Avrupa hayalini iç pazar için gerçekleştiren kulüplerdi çünkü. Şimdi satmamaya başladılar... Kafa tutup hayallerinin peşinde koşmaya başladılar... Kayserispor Menajeri Süleyman Hurma, bildiği her şekilde anlattı ama iki gece önce canlı yayında Ziya Şengül ağabeyimiz, neredeyse F.Bahçe adına pazarlığa girecekti. Çocuklar kibar... Ziya Şengül ise, oyuncuların "baskı altında" olduklarını ima edecek kadar cüretkâr... Ayıp oldu vallaaa... Hurma dayanamadı ve kanalın sözünde durmadığı açıkca görülen reyting kaşıntısında gediğe bir taş koydu ki, yayıncılıkta tarihi eser olur: "Siz bu soruyu mesela Rüştü'ye veya büyüklerden birinin oyuncusuna sorabilir misiniz?" Müthiş bir hazırcevaplık gösterisiydi... Süleyman Hurma, dibine kadar hak ettiği saygıyı, kendi görgüsünden dolayı "dilenerek" istedi... Kayserispor müthiş bir takım... Son iki sezondur, hak ettiği yerde değil, "kendisine tahsis edilen" yerde bitiriyor ligi... Rahat bıraksalar şampiyon olma ihtimali en yüksek "beşinci" takım olarak bas bas bağırıyor. Özhaseki Başkan ile Süleyman Hurma genç ve hedefli hocalara cesaretle yatırım yapabiliyorlar. Avrupa veya Güney Amerika'dan "ihtiyaç oranında" en doğru adamları da bulup alıyorlar. Üstelik yetiştiriyorlar da... Ama Ziya Ağabey, bir türlü anlayamıyor niye Kayseri'de direnip de İstanbul takımlarına gelmediklerini. Appiah'a sorduğu takdirde işinden olacağı soruları rahatlıkla idari menajerinin yanında iki gerçek Türk yıldızına sorabiliyor. Her şeye rağmen burada bir kere daha tüm aracılara duyuruyorum: Satmıyorlar... Belki şimdilik ama... SAT-MI-YOR-LAR... >>>> Komple teoriler * Meksika-Arjantin oynuyor. Çaktırmadan Barcelonalı Marquez tekmeyi çakıyor eski ligdaşı Riquelme'ye... Acaba Marquez, iki sezon önce Barcelona-Villarreal maçında Riquelme'nin attığı muhteşem bir çalımın intikamını mı aldı? Üstelik ikisi de kaptandı tekme gecesi... * Lugano penaltıyı atamıyor ve Uruguay finali Brezilya'ya ikram ediyor... Acaba Zico rica etmiş olamaz mı oyuncusuna? Lugano iki sarı görüyor, bir penaltıyla takımını finalden ediyor ve sonunda üçüncülük maçında, maçın başında, Türkiye Ligi'nde her hafta yaptığı hareketi yapıp kırmızı görüyor ve takımı üçüncülükten oluyor. Türk hakemlerinin ona sağladığı bir kötü alışkanlıktan mı acaba?.. * Kalli'yi ölçtüm biçtim... İki Hasan Şaş çıkıyor bir de neredeyse Arda... Yaş olarak tabii ki... Ferhat filan desem bir de yelek artacak... >>> Meydan kavgası Bu sezon meydan o kadar boş değil... F.Bahçe'nin hangi ünitesi konuşursa konuşsun, medyanın tüm "ayakçılığına" rağmen Beşiktaş ve G.Saray hemen cevaplıyor. Ağır cevaplar veriyorlar üstelik... Kavga ve kahve diliyle... Bu sezon meydan o kadar boş değil galiba... F.Bahçe bir söylese bin işitecek gibi... >>> S-ÖZ Bir takım, sahip olduklarının toplamı ile değil, henüz gerçekleştiremedikleri ve ciddi bir biçimde peşinde koştuğu hayal ettiklerinin toplamı ile ölçülür. (Ümit Aktan) >>> Kim daha süslü? Cadde süslemek ile o caddenin olduğu kentte en büyük olunur. Hadi diyelim ki, o caddenin olduğu ülkede... Ama Avrupa'da veya dünyada "caddesi en süslü" olana değil, kendi kategorilerinde bir şeyler başaranlara "büyük" diyorlar. Avrupa; caddesi en süslü olanı değil, aldığı kupaları veya üçüncülük filan gibi dereceleri bile elde edebilenlere saygı duyuyor. İşin cadde tarafı sadece tüketime yönelik "mürid taraftarların" ceplerini kaşımak üzerine kurulmuş muhteşem bir pazarlama tekniğidir. Böyle biline... >>> POST-İT Hazırlık kamplarının şu "kasaba" maçları, oldum olası bana akranı ile eyleşmekten korkanları hatırlatır. Şöyle demiş atalarımız: "Akranı ile uçmayan kuşun sesi havadan gelir, havadan gelmez ise tavadan gelir." Kendinden büyüklerin karşısına ise "yenilmek" korkusu ile çıkmayanları, yani "karizmayı" düşünenleri ise hiç saymıyorum... Onlara ait bir dörtlüğüm de var tabii ki: "Anadan babadan soy olmalıdır, Ne alçak ne yüksek boy olmalıdır. Asıl yiğit kendini övmeli değil, Gücünün yettiğini dövmeli değil." (Ümit Aktan) ------- Beynine etiket koyan ama kalbine ve ruhuna fiyat biçmeyen Kayserispor'a hep birlikte arka çıkmamız gerekiyor. Ben onlarlayım mesela...