Kimyası çok kolay bozuluveren, çok kırılgan bir oyuncu yapısı olan ve farklı öndeyken bile her an maçı riske edebileceği sinyallerini veren G.Saray... Kolu kanadı kırık, kulübesi tarumar olmuş, hatta oyunun sonlarında kendi kendine eksik kalma ihtimali doğmuş ama her şeye rağmen oyunu çirkinleştirmeden, açık oyunu kovalayan onurlu bir Diyarbakırspor... Bu ikilinin buluşmasında Keita'yı tek kişiyle durdurmaya çalışan ve dayak atmadan onu kontrol etmeyi deneyen bir rakip olunca, böyle bir sonucun çıkması doğaldı. İlk yarıda Baros mu iki gol attı, yoksa Keita, Baros'a iki gol mü attırdı sorusunun cevabını ben bulamadım. Bu ikili, bu üretimi yaparken diğerleri o kadar verimli olamadılar. Zaten Diyarbakırspor, bırakın rakibe göre kadro yapmayı, sağlıklı ve sağlam 11 oyuncuyu zor bir araya getiriyor. Bir ara sakat oyuncularla devam etmek zorunda kaldı. Ama o durumda bile gol aradı ve üstelik de buldu. Alkış bile aldı rakibinin seyircisinden. G.Saray seyircisi ise çok doğru seçimlerle hiç kabalaşmadan ve adam seçerek tepkisini de gösterdi, sevgisini de. Jo'nun 4-5 gol bile atsa dün gece alkış alması mümkün değildi. Çünkü G.Saraylı onu bağrından söküp atmış çoktan. Demek ki, gol atamasan bile alem yapmayacaksın. Çok gol atsan bile, alem yapmaya yine hakkın yok. Çünkü burası G.Saray ve senin geldiğin yerlerden de, gideceğin yerlerden de daha büyük. Anlaşılan o ki Jo'ya G.Saray birkaç beden büyük gelmiş ve çoktan ipi çekilmiş. Dün akşamki oyun zirveyi biraz sıkıştırmış olabilir. Ama İstanbul'da bile yenemediği Manisa deplasmanı için yeterli gözükmemiştir. Orada bundan fazla bir şeyler yapılmış olmazsa, zirve yarışı döner Avrupa'ya gitme yarışına..