'Her kupa bir yenilik' getirir diye biliyorum ama bu kupanın getireceği yenilikleri de merakla bekliyorum.
Startla birlikte görebildiğimiz 'savunması iyi hücum edebilen' ve 'hücumcuları iyi savunabilen' takımlar biraz daha öne çıkacak gibi görünüyor.
İspanya bunu beceremedi ve teslim oldu. Biraz da demode kaldı oyunları. Mesela Sergio Ramos'u rakip kale önünde bir kere görebildim. Busquets yok gibiydi. Xavi ise oynadı mı; bilmiyorum.
Aslında Hollanda çok daha çağdaş futboluyla Şili'ye büyük kötülük yaptı, çünkü İspanya ikinci maçını bambaşka bir şekilde oynayacak ve İspanya-Şili maçı şimdiden rezervasyon yaptırdığım bir maç haline dönüşmüştür bu nedenle...
Şili, Kamerun, Avustralya ve hatta Meksika bu kupanın daha başlangıcında 'kendilerini 'aksesuar takım' durumuna tayin etmişlerdir...
Henüz bilmediğimiz ve beklemediğimiz hiçbir şey olmadı...
Bu yazıyı oğlumdan çaldım!
Oğlum Enkidu Aktan bu yazının mimarıdır ve Lucescu'nun yeniden Galatasaray'a geleceği haberleri üzerine yazmış ve benim hafızamı da tazelemiştir.
Buyurun bakalım...
2000-2001 sezonu, Şampiyonlar Ligi 2. Tur B Grubu, rakip Barcelona...
Xavi'li , Rivaldo'lu, Patrick Kluivert'lı, Saviola'lı, Overmars'lı kadro ile Barça yine bir füze sanki...
Galatasaray'ın başında ise bir 'berduş.'
Basın ona düşman, taraftar tedirgin...
Barça'ya karşı ve Barcelona'da umutsuz halde rasyonel kafalı tüm insanlar.
Berduş kapanıyor odasına, 4 gün 4 gece çıkmıyor odadan. Matine suare kapalı kapı ardında yaşıyor. Dönemin yöneticilerinden Albayrak yerinde duramıyor ve diyor ki 'bu hoca günlerdir yok, yemek bile yemez halde...' Kapıyor bir tepsi, dolduruyor üstüne tabak tabak yemek ve çalıyor hocanın odasının kapısını ama tık yok. İçeriden sesler, homurdanmalar... Çekiyor Albayrak bir sandalye oturuyor kapının eşiğine, tepsisi dizlerinde...
Akşam oluyor gece, gece oluyor sabaha karşı... Ve sabah o kapı açılıyor.
Kapının sesi ile fırlıyor ayağa tepsiyi mepsiyi düşünmeyen Albayrak. Bakıyor ki karşısında saçı başı tarumar bir adam, gözler olmuş boyoz. Saçlar Medusa'dan hallice. Hâlâ giydiği gömleğin bir yakası yerde diğeri çoktan eve gitmiş. Odasına göz atıyor Albayrak bulunduğu eşikten; yerlerde kasetler, kâğıtlar notlar ekranda hâlâ Barça maç yapmakta...
'Hocam!' diyor Albayrak gözlerinin içine bakarak heyecanla.
Tek bir cevap çıkıyor berduştan:
'Barselona'ya yenilmeyeceğiz Abdül!'
Ve hızla yanından geçip Florya'nın çimlerine iniyor idmanı başlatmak için.
İki gün sonra sahada ve Barselona Camp Nou'da tek forvet oynayan bir takımın santrforunun attığı iki golle 2-0 geride...
Matadordan kan alıyorlar resmen. İkinci yarı muhteşem (!) hakemin müdahalesiyle ve de şahane (!) yönetimi ile iki kırmızı kart görüp 2-2 ye döndürülüyor maç. Ama Barselona'ya yenilmiyorlar o gece ve 'Abdül''de mutlu, ülke de...
O maçın hakemi kim hatırlayan var mı?
Dünyanın en iyisi denilen, gelmiş geçmiş en büyük eyyamcı ve bizim liglerimizin ucube yorumcusu ünlü MARKUS MERK...
Sonra yine denmedik laf kalmıyor bizimkine... Yok, Roman'dı, şopardı, Çingene'ydi... Ana dili gibi 4 dil bilen adam, kendine soru soran muhabire; soranın ana dilinde cevap verebilen, futbol üniversitesi dekanı gibi bir adam ve demediğimizi bırakmıyoruz sırf körü körüne atak oynatmıyor diye Galatasaray'ı...
O 'berduş' gelsin. Gelsin de varsın atak oynatmasın.
Satranç bazen son taşın kalana kadar atak yapmadan taş verdiğin bir oyundur, ama o son taşını kaldırdığında artık herkes en çok taşı alanı değil oyunu kazananı konuşuyordur...
Keşke gelseydin Luce, gelseydin de varsın atak oynatmadan şampiyon yapsaydın Galatasaray'ı...
Dünya Kupası gol yağmuru gibi sürüyor. Belki de yaşanmış en gollü kupaya doğru gidiyoruz. Bu yazıyı okuduğunuzda 11 maça 40 a yakın gol sığdırmış oldular...
Bu kupada çok fazla sayıda 'hayal kırıklığı' var. Çok sayıda gol var. Sturridge var. Kosta Rika'nın başkaldırısı var. İspanya'nın teslimiyeti var...
S-ÖZ:
'Fısıldanan sözler, bağırarak söylenen sözlerden daha uzağa gider...'
ÇİN ATASÖZÜ