Galatasaray'da neler oluyor?. Bu soruyu kendine sormayı bilebilen G.Saraylılar arasında dolaşan gergin bekleyiş, sonunda kararlı bir biçimde sehpaların kurulmasına kadar götürüyor işi... Bugün bunlara çomak sokmayı denemek istiyorum, yüksek müsaadenizle... -------- >>> POST-İT Bir dayanışma yeri iken stadyum, oldu bir patlama merkezi... Yıllar önce La Edri'den bir dörtlük, oraları dostluk yeri olarak bilinirken: Madem ki gelmişiz köhne cihane Derdimizi çeksin bu viranhane Gönül ne kahve ister ne kahvehane Gönül ahbap ister kahve bahane... -------- G.Saray kötü bir dönem geçiyor. Bunda anlaşıyoruz... Yakın geçmişin başarılarının üstüne "sportif pazarlama teknikleri" konusunda hiçbir beceri koyamayan ve asla bir "artı değer" üretebilecek supleksi gösteremeyen G.Saray çok önemli kayıplara uğradı. Arada Avrupa'ya gitmek veya ligi önde bitirmek gibi "ikincil önemde" çıkışlar, G.Saray camiasının asla kabul edemeyeceği, daha doğrusu "yetinmeyeceği" şeylerdir. Dikkat ederseniz bunlara "başarılar" sözcüğünü bile kullanmıyorum. "Şey" diyorum... Dinamikleri çok köklü olduğu için camia bazı şeyleri bağışlayamaz... İşte bağışlanamayanlar: BİR- Takımın içine siyasi veya dini ögeler sokulmuştur. Bunlar kamufle edilemez girişimlerdir. G.Saray bunu tartışmaz bile. İKİ- G.Saray Tromsö felaketini unutmuyor ve unutmayacak. Kötü sonuç veya başarısızlık olabilir ama sonrasındaki pişkinlik asla bağışlanamaz. ÜÇ- G.Saray sadece futbol takımı değildir. Basketbol veya voleybol ve ardından gelenler felaketi hazırlamıştır. Buradaki kaos asla bağışlanamaz. DÖRT- G.Saray etiği ve görgüsü, pasif davranışlarla hiçbir ağırlığı olmayan bir duruma düşürülemez. Zarafet ile korkaklık birbirine çok yakındır ve G.Saray bunu yaşamaktadır. BEŞ- G.Saray TV rakiplerinin kucağında kurulmaktadır. Aslında bir türlü kurulamamaktadır. Bunu bile başaramayan G.Saray, kendi bünyesinin eğitimli insanlarından faydalanmayı bile düşünemeyecek kadar "gaflet" içindedir. ALTI- Bir stat maketi ile yıllar geçirmekte ve bu konuda bütün ağırlığını hükümetin isteği doğrultusunda pazarlamaktadır. Hükümetler belirleyecek kadar ağırlığı olan "lise" kavramı, darası alınmış bir şekilde kefeye yerleştirilmiştir. YEDİ- G.Saray Yönetimi, işvereni olduğu teknik direktörüyle medya içinde tartışmaz. Asla çekişmesini ve iç meselesini belli etmez. Medyanın önünde sorunu yokmuş gibi davranıp, medyaya sorun haberi uçurtmaz. Uçuranın da, uçurtmayı yazanın da kafasını koparır. SEKİZ- Adnan Polat'ın argümanını ve jargonunu sorgular, futbolcusunun tükürmekle itham edilmesi durumunda futbolcusuna karşı tavır alır, saha içinde kavga eden futbolcuları varsa biri için "vurula" fermanını hemen çıkarır ve bunların hiçbirini saha içi başarılar uğruna değişmez veya pazarlık yapmaz. DOKUZ- Kendi öz kaynaklarından yetişen "yönetici veya uzman hizmetkarlarını" bir kalemde silemez. Silerse silinir... Bunları aynı örften gelmiş olmayanlara, yani "kurda kuşa" yem etmez. Etmeye kalkarsa "darı" olmaktan öteye geçemez. Darı da, bildiğiniz gibi kuş yemidir. ON- Bir ton demir mi ağırdır, yoksa bir ton pamuk mu?.. Bu soruyu 4 yıldır hiçbir eğitimi ve sosyal statüsü olmayan muhatapları ile tartışıyor olamaz. Bilmelidir ki; G.Saray camiası için, tam 102 yıldır, bir ton demir bir ton pamuktan daha ağırdır!... >>> Kula bela gelmez hak yazmayınca Hak bela vermez, kul azmayınca Tribünler, yapacak hiçbir sosyal faaliyeti olmayan ve gidecek hiçbir sosyal kulübü olmayan her kesimden insanın bir araya geldiği bir yerdir. Şükrü Saracoğlu'nun maraton tribününde bir F.Bahçe bayrağının bir ucundan bir "emekli amca", diğer ucundan da bir "üniversite doçenti" tutar. Ali Sami Yen'de bir "işportacı" ile bir "Dış işleri stajyeri" aynı bayrağın altında haykırır... Bu çarşı tribününde de farklı değildir... Orada da bir işsiz eli bir market sahibi takımları için gırtlak parçalamaktadır. Her kentin her stadında durum aynıdır. Oraları; zenginle fakirin, okumuş ile cahilin, iyi ile kötünün, güzel ve çirkinin, kadın ile erkeğin buluştuğu tek noktadır Türkiye'de... Tribünler Türkiye'nin gerçeğidir... Aynasıdır... Maalesef, oraları bölünmüş ve toplu gösteri hakkının siyasi sloganlara dökülmüş halidir... Karşılıksız bir ana-baba sevgisinden çoktan çıkmış, Fudayl bin İyad'ın dediği gibi "Kendisine istediği şeyi vermeyince sana kırılan ve küsen senin dostun değildir" yeri oldu oraları. Çarpık bir düzenin yansımasıdır tribünler... Patlamaya hazır bir bombadır ve iki haftadır patlamak üzeredir... Palermo - Catania maçında olanlara karşı takınılan tavır veya Feyenoord - Nancy maçında yaşananlara benzer bir kararlılık sergilenmesi gerekiyor. İnsanların "tepki" haklarını kullanacağı başka yerler oluşturup, oraları sadece "sportif tepkiler" verilebilir hale getirmek için acil önlemler ve kararlı refleksler sergilemek zamanı çoktan geldi de geçti bile... >>> S-ÖZ "Kalbin ölü olmasının alametlerinden en önemlisi; kaçırdığı iyiliklere üzülmemesi ve yaptığı kötülüklerden pişman olmamasıdır. (İbn-i Ataullah) >>> GS TİVİ "Bu iki haber metni G.Saray liselilerin arasından çıktı ve onların arasında dolaşıyor. İki yönden çok önemli... Birincisi G.Saray Liseli grubunun Özhan Canaydın'ı gözden çıkardığını göstermektedir. İkincisi ise, G.Saray demenin medeniyet ve çağdaşlıkla aynı anlama geldiğini, kendiyle bile dalga geçebilmenin nasıl bir erdem olduğunu göstermektedir. Batıya açılan pencerenin küçülmesi veya ışığını kaybetmesi nasıl mümkün değilse, bunları yazanları "G.Saray düşmanı" görmemek veya yazanları ayağından vurmaya çalışmamak ve işten attırmayı denememek de öylesine bir yüceliktir. Galiba güzel günler yakında... >>> En mükemmel insanın, yaptığı hatayı ikinci kez tekrarlamayan olduğunu söylemiş Einstein. Üçüncü tekrar aptallıkmış. Bazılarının 10'u geçti de...