Ben dün geceki maçta bir tuhaflık olduğu kanısındayım. Hakan Şükür'süz bir kadro, en fazla yan orta kullanan futbolunu bu maçta oynuyor. Son maçta ya hocada, ya oyuncularda, belki de Hakan Şükür'de bir tuhaflık var. Ligin "yerden ayağa en iyi ve en çabuk çıkan" takımına baskı kurup, pozisyon vermeden oynamak bu maça rastlıyor. Bunu da tuhaf buluyorum... Takımın bittiği noktaya nihayet seyirci gelmiş ve üstelik takımın arkasında en coşkulu biçiminden. Takımını uğurluyor kibar bir buruklukla. Bu da tuhaf... Takım iştahlı ve her yerden vuruyor. Çerçeveyi en rahat bulan adama, yani Hasan Kabze'ye ilk defa oyuncu eksilterek ve yerden servis yapılıyor. Göbekten gol bulunurken Kratochvil de "saydam" hale getirilebiliyor. Sabri ön liberoda mükemmel oynuyor ve Conceiçao ileri yanlara çıkabiliyor. Ya takım özgürleşmiş, ya da Hagi'ye "dank" etmiş bir şeyler. Yani hat safhada tuhaflık var son maçta... Hagi hoca güler yüzlü, neredeyse sahaya girip oynayacak kadar iştahla ve makosen ayakkabılarıyla topuk pasları dağıtıyor. Takım üçüncülüğü çoktan sindirmiş, görkemli bir galibiyetle gidiyor UEFA Kupası'na. Volkan forma buluyor en nihayetinde, değişiklikler bir anlam içererek yapılıyor ve takım, iyi bir takıma karşı pres yaparak oynuyor ve üstüne üstlük kontra yemeyecek kadar akıllı, top kaybında derinlik yapabilecek kadar bilinçli oynuyor. Mondragon kaptanlığa terfi ediyor, heykeli dikilmesi gereken Ergün "nihayet" ayakta alkışlanıyor. Ardından Cihan kaptan oluyor. Hücuma 6 - 7 kişiyle cesaretle geliyor ve korkulan bir maçı kazanabiliyor G.Saray. Kazanması gerekenleri "çoktaaaan" kaybetmiş bir takım olarak. Trabzon'un beşlediği haberi bile "iş ciddiyetini" bozamıyor. Valla bir tuhaflık var bu işte...