Türkiye "birinciLİG" kapsamında "ikinciLİK" mücadelesi bu haftadan itibaren resmen başlamıştır. Böyle giderse kısa bir süre içinde "birinciLİG içinde ikinciLİK" kesinleşecek ve büyük bir ihtimalle "üçüncüLÜK" mücadelesi başlayacaktır. Üzgünüm ki LİG ve LİK uyumunu LÜK ile geliştirebildim ve belki de okurlarımı üzdüm. Çok akıllıyım ya... Çarşambayı YEL alması anlam olarak aykırı olacağından dolayı SEL aldı kafiyesine teslim olabilecek durumdayken içine düşülen kısır uyum döngüsünü sütunuma taşımak zorunda kaldım. Galatasaray kocaman bir havlu bıraktı Güngören Stadı'nda. Teri az, ıslak ama inandırıcı olmaktan uzak bir havlu attı ve "kendini daha fazla ezdirmeden" meydanı terketti. Türkiye'nin en büyük bayrağına sahipti, onu da kaptırmıştı. Otobüsle kutlamaya gelen ilk şampiyondu... Onu da... Yaptığı herşeyin daha iyisini yaptılar. Bir tek UEFA'sı kaldı. Onun da VEFA'sı yok. Türkiye'nin en büyük havlusuna sahip takım unvanını bu yıl ele geçirdi ve geçen sezonun Fenerbahçe'sinden daha önce "en büyük havluyu en erken atan takım" unvanını yaftalaştırdı. Bu yıl erken bıraktı... ...Ve ben hâlâ ümitliyim. Ya körüm ya da bağnaz. İlk defa inancını yitirdiğini gördüğüm Terim'e hâlâ inanıyorum ve hiç olmazsa 2005 haziranında şampiyon olacağı inancımı sürdürüyorum. İşlerin "yaver" gideceği günleri bekliyorum hâlâ. İyi taraflarını görüyorum ve kötü taraflarını görmezden geliyorum. Kimsenin Galatasaray'ı "tutamayacağı" günlerin geleceğini, kimsenin Galatasaray'ı "tutmak" için çabalamaya gerek görmediğini "üzülerek ve ezilerek" yaşıyorum. Beşiktaş ligi, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ni alıp götürdü bile. Üçüncülük maçı ise Sociedad dönüşü Trabzonspor ile yapılacak. Ama "kendine güvenmeyenlere güvenen Terim" bir kez daha hüsrana uğrayacak. Sonra, "klasman" mücadelesi başlayacak... Juventus ve Sociedad arasında gidip gelen takım, Malatyaspor ile Denizlispor'u geçip bir sonraki yılın UEFA'sı için mücadele edecek. Terim'in büyük VEFA gösterdiği geçmişin UEFA yıldızları tahammülün fevkinde "sabotaja" devam edecekler. Hakan Ünsal ihanet edecek, Hasan Şaş yine çalımını enlemesine atacak, Ergün önünü almış bir hatun tarafından "topu bile dürtemez" hale getirilecek.. VEFA'sızların UEFA'sı bile hayal olacak. Volkan gecelerin kralı, Batista ise "homeless"lerin kralı olacak. O zaman... Hep birlikte: "Cimbom İntertoto'ya..." diye sesin duyulmaz olduğu Olimpiyat Stadı'nı inletelim. Küçük bir çocuktum. Halının üstüne kurşun askerleri dizer, birkaç kibrit kutusundan tren katarı yapar, iki makaradan da bir top arabası ile savaş düzenlerdim. O yılların teknolojisi ancak "kurmalı oyuncaklara" izin veriyordu. Anam babam, paraya kıyıp bana kurmalı bir küçücük araba almışlardı. Bir ambulans süsü verilmişti ve onu anahtarını sokup sonuna kadar kurduğumda hızla yerlerde dolanırken tepesinde de bır ışık yanıp sönerdi. Hele siren sesi gibi inim inim inlemesi... İçim giderdi... Bazı zamanlarda fazla kurardım ve o küçük oyuncak zembereğinden boşanır evin içinde dört dönerdi. Masa ayaklarına takılır, halının püsküllerini aşamaz ve sinirlenir, sandalyenin bir ayağına mutlaka tüm hızıyla toslar ve boyaları sıyrılırdı. Ben onu ne kadar koynuma alıp yatsam da, her kurduğumda o bildiği gibi çalışırdı. Çok kurduğumda zembereğinden boşanır gibi saldırırdı sağa sola. Ona buna çarpar ve bitene kadar saldırırdı. Çoğunlukla da hızla çarptığı bir yerde ters döner, boşa çalışır ve ben onu çevirip yüzüstü yere koyanan kadar; yardımsız, bir hiç olurdu. Nereden bilirdim ki; onlarca sene sonra o ambulans benzeri kurmalı arabamı Hasan Şaş'a benzeteceğimi... Eyyamyam... Türkiye'nin en iyi hakemi diyorlar Ali Aydın için.. Güner Ümit bir kelimenin bedelini tüm kariyerini yerle bir ederek ve 6 seneden beridir işsiz kalarak ödediğine göre, Terim bir cümle için Aydın'dan fazla ceza aldığına göre, Aydın gerçekten büyük hakem!.. Evet ligin en iri hakemlerinden birisidir o... Üstelik en eyyamcılarından birisidir de... Portekiz'de bir Türk hakeminin olmamasının bedelini kim ödeyecek peki?.. Milli Takım'ın içine düştüğü durumun bedelini Şenol Güneş'in kellesini alarak "diyetlemek" isteyenleredir sözüm. Güneş'in üçüncü olduğu kupada bile... Mustafa Denizli'nin çeyrek final gördüğü kupada bile... Fatih Terim'in tarihimizde ilk kez katıldığı kupadan beri.. Şampiyonlar Ligi'ni bir yana bırakın, UEFA'nın her hangi bir maçında bile bir Türk hakeminin ismini duydunuz mu?.. 1996'dan 2003'e kadar hiçbir Türk hakeminin üst düzey bir maç yönettiğine şahit oldunuz mu? Bunun bedelini kim ödeyecek peki?.. Bülent Yavuz'un "kurgulu liginin hizmetkarları" olmaktan öteye geçemeyen yüreksiz, bilgisiz ve evrensel normların tümünden uzak hakemleri mi?.. Yoksa Bülent Yavuz mu?.. Uluslarası bir başarısızlığın bedelini mutlaka "kelleler" ile aldığımıza göre; saydığım, yıllardır süren uluslararası başarısızlığın bedelini birisinin ödemesi gerekmiyor mu?.. Evlât edindiği Ali Aydın'ın Fenerbahçe'nin Ankaragücü maçında yaptığı bariz hataları bile görmezden gelecek şimdi. Ankaragücü'ne göstermesi gereken kartları, Fenerbahçe için vermesi gereken penaltıyı "hakemin yorumu" deyip geçecekler... Çünkü o Türkiye Ligi'nin en "büyük" hakemidir... Boy ve kilo olarak!... Samet'e 50 milyar para mı verdiler ki 50 milyar ceza kestiler?.. Trabzonspor koca bir kulübü bir semt takımı ciddiyetinde idare etmekten kurtulamadığı sürece bir takım olamayacağını kanıtladı. Hoca göndermenin daha mertçe yolları olduğunu bilmeleri ve Samet Aybaba'yı "kalleşçe" yöntemlerle göndermemeleri gerekirdi. Onlara yakışan buydu. Ama Trabzonspor yönetimi koca bir hocayı; üstelik onları "bütçelerini küçülterek yarışın içinde tutmayı başarmış" bir hocayı, bekârın karı boşaması kolaylığında aleme maskara ederek kovmaktan beter etmişlerdir.. Bu da uzun vadede çok önemli kayıp anlamına gelecektir... SAATCHI ERDJAN Ercan, DMC Genel Müdürlüğü'nün yanı sıra spor yazarıdır da. Daum'un "Cordoba bizde olsaydı 4-0 kazanırdık" sözünü biraz daha ileri götürüp "Ya Daum yerine Luce olsaydı" diye yazdı. Fantezi işte.. Ben bir adım daha ileri gidiyorum... Aziz başkanın yerinde Serdar Bilgili olsaydı!... Sadece bu kadar söylüyorum... Yorum yok...