Maçı filan bıraktım bir yana, Terim'in de kararını nasılsa verip tüm söylentilerin önünü keseceğini çok iyi biliyorum ama ben hâl"a daha Buenos Aires'te sunuşumuzu, mezar taşı gibi bakan bir "ihtiyar heyetine" yaptığımızı düşünüyorum ve üzülüyorum...
Yalnız bizim dilimizde vardır "boşver" diye bir anlayış...Sadece biz yazarız "Şoförle konuşmak yasaktır" diye ve de yine de lafa tutarız adamı, o da aynaya bakarak ya da geriye dönerek cevap verir...
Japonda yazmaz çünkü o konuşmaması gerektiğini bilir...
Erken kalkabilen otobüs sadece bize mahsustur ama Japonunki dolsa bile dakikasını bekler.
Biz kendimize has özellikleri olan, iyi ki de böyle özellikleri olan duygularına yenik düşebilen bir nesiliz...
Bizden Olimpiyatı alan ise robottur, ruhsuzdur, mekaniktir, bilmez ki komşuluğun ne demek olduğunu...
İyi ki de böyleyiz...
İnsanca hatalar yaparız hep...
İki dakika 30 saniyede yarış kazanana 2 ev birden veririz, adını salona yazarız; ki bana verseler ne kadar iğne varsa gider yaptırırım kendime...
Japon da bunu getirir önümüze koyar...
DOĞRULARIMIZ YETMEDİ ALEME
İyi çalıştık...
Çok istedik...
En üst düzeyde ricacı olup sözler verdik...
Yapılması gereken ne varsa yaptık...
Ne kadar doğru varsa yan yana getirdiğimiz olimpik iştahımızı, kendi içimizdeki yanlışları görmezden geldiğimiz için alamadık.
Sadece dinimiz değildi tek engel...
Öyle olsaydı Dünya Kupa'sını Katar alabilir miydi?..
Bizim "yok" farz ettiğimiz hatalarımızı, "boşver" kelimesine yenik düşürdüğümüz yanlışlarımızı, onlar katlayarak, abartarak ve tabii ki manipüle ederek büyük bir hevesle önümüze koydular...
Japon metroyu patlatır 40 kişi ölür ama orada Sarah Serai cinayeti konuşulur.
IOC ÜYESİ ZOMBİLER...
Ricacı olduğunu pek görmediğimiz Başbakanımız bile IOC üyelerinin gözlerinin içine baka baka bölge için, ülke için açıkca rica etti olimpiyatı...
Oysa...
Karşısında "ölmüşlerde gömülmeleri unutulmuş" bir heyet vardı...
Allah aşkına söyleyin her biri birer "Aragones" değil miydi?..
Tokyo'nun adının yazıldığı zarfı bile zor taşıyabiliyordu IOC Başkanı...
En üst düzeyde ve ne gerekiyorsa yapıldı...
Daha da yapılacak...
Ama önce içerde ve kendimize çeki düzen vereceğiz, sonra da bunu onların gözüne biz bizzat sokacağız...
Ondan sonra bir sonraki talebimiz sırasında yarısından çoğu ölmüş olacak olan IOC üyelerinin yeni zombilerine kendimizi bir daha anlatmayı deneyeceğiz...
En azından iki çay bardağının arasından görünen Kızkulesi'ni bir kez daha seyredecekler..
Zombiler ölmezler çünkü zaten ölüdürler...
Bize de yeni zombiler lazım bir sonraki aşama için...
Bu yazıyı yine Alev Taşkent Belgin'in "annem derdi ki" adlı kitabından bir alıntıyla bitirelim o zaman:
"Ardından yüz köpek havlamıyorsa kendini kurttan sayma..."