Botoxlu maç!..

Aslında hiç bir şey değişmedi. Yine maçın içinden çok, maçın dışıyla ilgili yazacak çok şeyimiz oldu. İki takım da davul gibi girilmiş, tın tın öten adamların maçı, daha maç başlamadan başlamıştı. Hakem kafasına dikiş atıldığı için gecikmiş, ağzından köpükler çıkan futbolcular ortada birbirine girişmiş. Bünyamin Gezer bile sanki maçtan önce botox yaptırmış gibi gergin. Daha 50. saniyede sağlıkçılar girmiş sahaya. Baros sedyelik olmuş, üstüne bastırmış, çıkarmamış ve golü de bulmuş F.Bahçe. İlk 20 dakika nefes alacak havası yok G.Saray'ın. Arda ve Keita iki kenarda ikişer kişiyle kapatılınca, silahına susturucu takılmış gibi dımdızlak kaldı G.Saray. Çare ortadan gelmek. Ortada silahlar var ama içlerinde mermi yok. Maçı daha iyi planlamış olan F.Bahçe, daha ilk yarıda çok istediği sonucu almıştı. İkinci yarıya G.Saray pas trafiğini tamir etmiş olarak başladı. Skora ortak olabilecek ihtimalleri üretecekken, Franco'nun zincirleme hatası ve kazası maçı F.Bahçe'nin kucağına bıraktı. Sonrasında F.Bahçe'nin oyunu yavaşlatma ve geveleme imkanı, G.Saray'ın golüyle ortadan kalktı ama son 20 dakikada Rijkaard ilk değişiklik hakkını 50. saniyede zorunlu olarak kullandığı için taktik değişiklik yapamadan oynamak zorunda kaldı. 2-1'den sonrasında Ayhan kısır oynamaya başlayınca, Elano da tükendi. Sonrası tekme yumruk... Geriye kalan maç değil yani... G.Saray hatalı oynadığı bölümlerin ve yanlış seçimlerinin hesabını kendi kendine vermelidir. Bu tür maçları oynayarak değil, oyunun dışını da iyi organize ederek kazanabileceğini ve bu konuda beceriksiz olduğunu kendisiyle yüzleşerek hesap vermelidir. Ama; küfür, dikiş atılan hakem, yaralanan kameraman ve sahaya atılan yabancı maddelerin hesabını kim kime verecektir? Şimdi anlayacağız bakalım, gözlemcinin gözetlemeci ya da gözlemeci olup olmadığını...