Bu bir "Emre" yazısıdır...

A -
A +
Transfer "organ nakli" gibidir. Arızalı yere yeni ve sağlıklı bir organ nakledersiniz ama iş orada bitmez. Bu organı vücudun reddetmemesi için medikal yardım gerekir. Diğer organlarla uyumu gerekir. Organın "çocukluğumdan beri hayalini kurduğum vücuda geldim" gibi bağışıklık sistemini güçlendirecek takviyeler yapması gerekir. Bu bir "Emre" yazısıdır... Daha henüz 16 yaşına girmemişti. Halkalı'da oturan halasına İngilizce dersleri için gidiyor, sonra trenle Florya'ya yetişiyor ve A takımıyla idmana çıkıyordu. Birçok idman onun geliş saatine göre kaydırılmıştı. İdman bitiminde Hagi onu alıp bir üst sahaya götürüyor ve bir saate yakın duran top çalışıyorlardı. Eğitimi eksiksiz tamamlandı... Aldığı ilk araba bile Florya tesislerinde anahtarı hocasında duruyor, Emre zaman zaman içine oturup çalışmayan arabanın direksiyonunu "brrrrııın brrrrııın" sesleri çıkarıp "vıııınnnn" diyerek sağa sola çeviriyordu. Arabası vardı ama ehliyeti yoktu... 16 yaşındaydı Borussia Dortmund deplasmanında bir devre Şampiyonlar Liginde canlı canlı oynadığında... Şimdilerde ona hayranlığım bir kat daha artıyor... O, tam bir lider... Antep deplasmanında sahanın kenarına gelip Daum'u açık açık uyardığında hissetmiştim bunu. Ortanın boşaldığını ve oyundan düştüğünü, maçın "gitmekte" olduğunu anlatıyordu açık açık. Ve maç gitti... Daum müdahale edememişti... Son Belediye maçında da açıkça uyardı Daum'u... Daum ise 89. dakikada Gökhan'a "soyun" dedi. Emre'nin uyarısından tam 18 dakika sonra... Ben, Gökhan'ın yerinde olsam "önce sen soyun" derdim... Emre; şimdilerde "küçük takımların büyük oyuncuları" arasında ciğerlerini patlatarak oynayan "büyük takımın tek büyük oyuncusu" olarak hayranlığımı elde ediyor. Aslında, bünyenin en başta reddetmesi gereken organ, yani transfer, Emre idi. Oysa bütün camia, yani asırlık dev vücut bir tek onu bağrına basıyor. 2 yöne de oynayan, gol üreten, gol atan ve attıran, herkesten fazla savunma yapan, tekmeye kafa sokan tek adamı ayırıveriyor taraftar. Onu içinde ısıtıyor... Bünye yıllardır Deniz, Selçuk, zamanında Ümit Özat gibi isimleri de reddetmişti. Hâlâ daha reddediyor... Ama Emre'yi hayır... Adrenalin basıp kontrolü kaybetmek en çok onun hakkı, Alex'in değil... Beyin-kas koordinasyonu, intikal kabiliyeti gelişmesini sürdürüyor hâlâ. Bilica, Baroni, Güiza, Alex hep "küçük takımların büyük oyuncusu" oldular, Emre'nin aksine... Bu kadar kritik bir virajda, Belediye gibi kolu kanadı kırık bir takıma karşı şortu bembeyaz kalarak maçı bitirenlerden hesap sormalıdır Fenerbahçe'nin vücudu... İkili anlatımlar oturdu Yayıncı kuruluşun yeni denediği ve mükemmel bir şekil almaya başlayan "ikili anlatım" düzenini çok beğeniyorum. İnanın, "maç yorumluyorum" diyerek diksiyon sorunu ve artikülasyon problemleri arasında bize gördüğümüz şeyleri tekrarlayanlardan, veya kafasının içindeki art niyeti kelimelere dökenlerden bıkmıştık. Gazeteci ve hakemlerden hiç yorumcu üretmeyen ülkelerle yarışırken, onların yaptıklarını yapmaya çalışırken, yorumcu olarak "eski ve popüler" futbolcuları kullanmalarını niye örnek almadığımızı hep sorgulardım. Böyle olmadığı zamanlarda da ikili anlatım yoluna başvurur futbolun ileri ülkeleri... Yayıncı kuruluşu kutlarım... Zevkli ve adaletli anlatım inanın maçları süslüyor... POST-İT Bursa seyircisi şu anda kendiyle hesaplaşmalıdır. Bu takım ligin gizli lideridir ve son maçını tarafsız sahada ve seyircisiz oynuyorsa, "muhteşem" desteği veremeyen taraftarı kendini sorgulamalıdır. Her şey vardı ikinci olurken, seyirci yoktu... Tek seçici... Oğuz Çetin milli kadroyu açıkladığında bir şey dikkatimi çekti. Herhangi bir turnuvaya giderken bile 22 kişilik bir kadro bildirilir ve bunun üçü kalecidir. Bizim aday kadronun kaleci sayısı ise iki... Son idmanda birinin parmağı incinse, evden telefonla kaleci çağıracağız milli takıma... Sonra... Tekke ve Gökdeniz "malum nedenlerle" çağırılmıyorsa, bu takımda Kazım'ın ne işi var?.. Yok, oynamadıkları gerekçesiyle çağırılmadılarsa Kasımpaşa maçından önce açıklanan kadroda iki buçuk aydır maç görmemiş olan Sabri'nin işi ne?.. Terim'in 6 misli para verdiğimiz adamın ise bir aylığına "ekstra" almış "kenarın dilberi" gibi Fildişi Sahili takımının başında işi ne?.. S-ÖZ "Çok verip azdırma, az verip gezdirme..." Bir Türk atasözü Sonunda Şenol Güneş doğrusunu yaptı ve Trabzonspor'un lügatinden "şampiyonluk" kelimesini çıkarıp attı. Şimdi "bir şeyler" gelebilir artık...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.