Bu bir sporcu yazısıdır
19 Aralık 2012 01:00
Tabii ki; 'sporcu' ile 'futbolcu' ve hatta 'oyuncu' kavramlarını birbirinden 'boşamak' gerektiğini biliyorsunuzdur. Herkesin 'sanatçı' olamayacağı gibi her futbolcunun da 'sporcu' olamayacağı malumunuzdur. Sahneye domates ve yumurta attığınızda o alkış bekleyen aktörün ne hale geldiğini de bir düşünün...
Oyun bir 'kandırmaca' oyunudur... Vurur gibi yapıp vurmamak, sağ gösterip solundan gitmek, ağır darbe almış gibi çığlıklarla yere yatıp top gibi havaya zıplamak, elle dokunup dokunmadığını 50 bin kişiyi arkasına alarak kanıtlamaya çalışmak...
Hepsi bu 'kandırmaca' oyununun vazgeçilmez parçalarıdır.
'Daha az hata yapanın kazandığı' bir oyundan bahsediyoruz...
Ama unutmayın ki bir 'oyundan' bahsediyoruz...
Saklambaç, ebecilik, köşe kapmaca kadar masum ve mantığı hep en az o oyunlar kadar 'kandırmacalar' üzerine kurulu bir oyundan söz ediyoruz...
Sadece; bu masum mahalle oyunlarının 'naklen yayın hakları' ve karşı mahalleden iyi kovalamaca oynayanı almak ve bütün mahallenin toplanıp seyretmesi gibi bir kavram yok ve tek fark budur.
Oynadığı oyun 'bi vurdum gol oldu'dan öteye bir oyun değildir aslında...
MEDENİYETİN ÖLÇÜSÜ KÜFÜRDÜR!
Ben demedim, Sigmund Freud öyle diyor ama bakın hangi açıdan bakarak böyle demiş:
'Medeniyetin kurucusu, birbirine mızrak atmak yerine küfür etmeyi seçendir...'
Bu mantık dehası adamın yolundan gidersek, küfür etmek yerine karşısındakine ters ters bakan, ters ters bakana da gülüp geçebilen; medeniyetin sonraki aşamalarını tamamlamış insanlardır...
Oyuncu ise; arkasında olduğuna inandığı binlerce insanın ordu komutanı gibi davranır ve onlardan güç alır. Kendileri 11 kişi, tribünleri 50 bin kişi, rakibi ise tek kişi veya sadece bir hakemdir ona göre...
Bunu kaşır durmadan...
Bunun üzerine hayali senaryolar üretir masum oyun sırasında. Taraftarını ikna etmek ve rakibi ile hakemi aldatmak başlıca görevidir onun...
İtirazı bile oynadığı tiyatro oyununun bir parçasıdır. Aslında bilmez ki; salonuna 100 kişi gelmiş bir tiyatro sanatçısı onlarca yıl aldığı eğitimin ve günlerce ezberleyip sayısız prova yaptığı bir oyunun aktörü olarak mutludur o gece.
O ise hiç emek vermeden 50 bin seyircinin önüne çıkmış çok şanslı bir aktördür bir başka gece...
Bekir İrtegün derbide Fener'e gol attığı için Gassaraylı mı oldu, yoksa derbide Fener forması ile gol attığı için gerçek Fenerli mi oldu?..
'Gassaray-Feener' takılmalarının en şıkı bu bence...
Kafa göz yarmadan ve rakibini incitmeden üretilenlerden...
Bunun günün kötülerinden Meireles veya Cristian'ın değil de son haftaların en iyilerinden Bekir'in başına gelmiş olmasına da üzüldüğümü eklemeliyim... Bir tavsiye
Nişantaşı City's'in 7 katında bir 'mahalle' kurmuşlar.
Bildiğiniz 'mahalle'...
Komşuluk, zerzevatçı, dondurmacı, simdik 'mahalle sakinleri...'
'Şefler yarışıyor' şampiyonu, milli bir aşçıdan zar haline kadar dövülmüş dana etinden 'suşi' yedim.
'Kırmızıbiberli ve ballı kızarmış ananas' ile dünya literatürüne geçmek üzere...
Adı Gürkan Topçu...
Bir ara yolunuz düşerse gidin de damak zevki neymiş görün lütfen...
S-ÖZ: (Edmund Burke)
'Kötülerin kazanması için gerekli olan tek şey, iyilerin hiç bir şey yapmamasıdır...'
Gökhan Gönül'ün Fatih Terim'e sarılması; milli takımda hocalık yapmış olsaydı Semih'in Aykut Hocasına sarılacak olması kadar doğal sayılmalı. Alınanlar ve cam çerçeve kıranlar utansın...