Bu iş "kelebek ömürlü" olmayacak!

A -
A +

----------------- Başımızda kâbus gibi dolanıp duran bu meselenin giriş ve gelişmesinden daha beter bir "sonuç" bölümü var ki, yavaştan oraya doğru gidiyoruz... Futbol Federasyonunun "refleks" göstermesini bekleyenlerle, daha çabuk "hamle" yapmış olmasını isteyenler ortadan ikiye bölünmüş durumda. En kötü bir karar bile "kararsızlıktan" iyidir denir. Ben ise muhtemel senaryolardan sonrasını merak etmeye başladım... ----------------- Bir kere şunda anlaşalım ki; bu işin sonunda toplumun her kesimini tatmin edecek bir kararın çıkması mümkün değil... Çoğunluğu memnun ve mutlu edecek bir kararın çıkması bile mümkün değil. Kimilerinin dayattığı, kimilerinin dayatmaya çalıştığı, kimilerinin de "aman ben yırtayım da, ne karar çıkarsa çıksın" beklentisi dile getirilmeden duruyor ortada. Genel eğilim, bu işe karışan isim ve takım sayısının artması durumunda olayın daha da kolay "sulandırılacağı" ve bu yöntemle meselenin daha kolay "savuşturulacağı" şeklinde. Kimse UEFA tavrının, ülkeyi karşısına alabilecek bir merci olduğunu kabullenmiyor. İç meselemizin uluslar arası boyutlarını sorgulamaktan kaçınıyor genel eğilim... Şimdi ne yapalım?.. Birçok senaryo yazabildiğimize göre birden fazla da finalimiz var demektir... Bu iğrenç filmin iyi ve kötü finallerinden sonrasını hayal edelim... Birlikte tabii ki... Filmin sonu mutlu bitiyor... Diyelim ki; birkaç gün içinde Sayın Başkan Mehmet Ali Aydınlar çıktı medyanın önüne ve şu kısa konuşmayı yaptı: "Bu durumda bir karar veremeyiz. İddianamenin tamamını görmeden ya da mahkemenin vereceği son kararı görmeden karar vermemiz sağlıklı olamaz. Avrupa kupaları ve Türkiye ligleri geçen sene kaldığı yerden ve kaldığı gibi başlayacaktır..." Bu sözler biter bitmez önce sevinç çığlıkları yükselecek ardından homurtular gelecek, medya da işine gelen veya kendine yakın bulduğu camianın doğrultusunda haberlere başlayacak. Bazı guruplar, uğruna ölecek duruma geldikleri insanları terk edecek ve oyuncu grubuna sımsıkı sarılacak ve mutlu olacaktır. Bazıları da "ben de yırttım" diyerek sessiz kalacaktır. Her şey süt liman gibi görünecektir... Peki bu durumda gelecek ilk ve sonra devamı gelecek olan her türlü Trabzonspor ve Fenerbahçe eşleşmeleri sağlıklı oynanabilecek midir?.. Bir daha bu iki takım bir maç oynayıp tamamlayabilir mi sizce?.. Buradaki yürüyüşleri ve konvoyları kocaman haberler haline getiriyoruz ama Doğu Karadeniz medyası yazılı ve görsel olarak neler yazıyor ve söylüyor hiç merak edip izlediniz mi?.. Ben takip ediyorum ve Trabzonspor halkı bu işin peşini kolay kolay bırakmayacak gibi. Onlar da haksızlığa uğradığına inanıyor, hakkının teslim edilmesini istiyor ve bu uğurda İstanbul'dan fazlasını yapabilecek durumdalar. Bir de bu açıklamanın UEFA tarafı var ki; o da çok vahim... Ben yıllarca bekleyeceklerini sanmıyorum. Sanmaktan öte biliyorum... Birkaç yöneticiyi kurban etmekle bu işin "iyi son" ile bitmeyeceğini görüyorum. Yönetici ne yapmış... İddiaya göre maç ayarlamış... "Vay sen nasıl maç ayarlamak için örgütlü hareket edersin" diyerek içeride tutulacak, ama ayarladığı maçlar "yok" farz edilecek... İşte burası "hukukun" bittiği, "insanın" başladığı yerdir... Filmin sonu kötü bitiyor... Aldı satırı eline ve doğradı diyelim TFF... 5-6 takım Bank Asya'ya... Bazıları eksi puanlarla süslenmiş olarak düşüyor. Oradan gidenler de var... Yüzde bir şüphe bile kanaat oluşturuyor ve ligler alt üst ediliyor. Genel eğilim "ben temizim" olmadığı ve "sen de kirlisin" olduğu için kurtulanlara düşmanlık anında başlar. Yine sağlıklı maç ortamları sağlanamaz. Avrupa'ya gidecek olanları el değiştiren kupalar ve unvanlar nedeniyle tekrar örgütleme treni kaçırıldığı için "düşüp Avrupa'da oynamak" ile "düşüp Avrupa'da da oynamamak" arasında kalıveririz. İkisi de çözüm olamaz. Olsa bile, diyelim ki Fenerbahçe bir alt ligde ve karşımızdaki problem; bu takımın muhtemel bir Milan, Bayern, Lille veya Arsenal'e göre mi takım kuracağı, yoksa 9 Eylül'de eşleşme ihtimali olan Tavşanlı Linyitspor veya Elazığspor'a göre mi takım kuracağıdır... İkisi de Türk futbolu için felaket, Fenerbahçe için altından kalkılması imkansız bir maddi felakettir... Biri Türkiye futbolunu dünya futbolu içinde saygın olmayan bir yere zaten oturtmuş ve en az 5 yıl geriye götüren, diğeri ise Fenerbahçe'yi ceza vererek tamamen "çaresiz ve çıkarsız" bırakan bir durumdur ki, bu da büyük haksızlık olur... Bir şey yapıldıysa, bunu ne Alex yaptı ne de Gökhan Gönül, Bekir veya kaleci Mert Günok... Onların hiçbir günahı yok ve cezanın kralını onlar almış olacak... Kötü final hiç de iyi değil anlaşılan... Filmin sonu tam bir kâbus... Cezaları Metris'te yöneticisi bulunan isimlerin sayısına göre "doğru orantılı" olarak verdiğinizi düşünelim... En mantıklı çözüm gibi duran bu finale hemen herkes karşı çıkacaktır. Kimseyi memnun etmediği gibi, ülke futbolu ve takımlarından "imzalı kâğıt" alan ve içine "ben temizim" yazdıran UEFA'ya da büyük bir koz verir... Mesela Beşiktaş, sonuçta ceza aldı diyelim; üç sene sonra döndürür seni ve elediğin Alania takımından başlamak üzere bütün takımlara çuvalla tazminat ödenir. Buradaki denklem, ileride bekleyen felakete hazırlıklı olmak için "bir an önce elenmek" için oynamaktır ki; işte söz ettiğim "kâbus finali" takımların önüne koyan ve her gün geçtiğinde "biraz daha eyyam yapılıyor" dedirten federasyonun hantallığı başımıza bu işleri açmaktadır. Finali seyirciye bırakmak... Şu anda yapılan da budur zaten... Herkes, her medya mensubu, her türlü ilgili, her yaş gurubundaki hukukçu ve tutuklu avukatları ellerinde bir "kirlilik ölçer" varmış gibi detektörlerle dolaşır oldu. "Kim daha çok ötecek" diye elektronik kapılardan geçiriyorlar hepimizi. Hayatında maça gitmemiş avukatlar toplumun dengesini ve hassasiyetini göz ardı edip futbolun uleması kesiliveriyorlar. Futbolumuzun saflık derecesini sadece onlar ölçebileceklerini sanıyorlar çünkü meydanı boş buluyorlar... Hiddink'in, De Telegraaph gazetesine verdiği demeç, bizi bekleyen felaketin altını çizmektedir. Almanya"da atılan "Türkler, bunu da örter" manşeti de bu felaketin altını çizmektedir... Sonuç; Benim finalim ise şudur: Bu sinemadan, bu tiyatrodan oyunun sonunu beklemeden çıkıp gitmek. İçimden geçen bu... Seyrettikçe kirlendiğimi hissediyorum çünkü... POST-İT Bu hafta başta hiçbir şey yazasım yok... Sadece şuna dikkatinizi çekeceğim: James Clerk Makswell Heisenberg termodinamiğin "zaman oku" buluşunun da babasıdır. Sıcak bir suya atılan bir buz küpünün soğukluğunu suya aktardığını düşünürdük hep. O ise; suyun buz eriyinceye kadar onu ısıttığını ve suyun tam bir termal dengeye ulaşmasının sıcağa bağlı olduğunu iddia etmişti. Kanıtladı da bu iddiasını. Buradan yola çıkarsak, bu filmin sonunu görmemizi istedikleri gibi değil, bizim insani ve vicdani aklımızla kendimiz yazarak oluşturmamız gerektiğini söylemek isterim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.