Bu işleri nasıl düzeltiriz?
29 Nisan 2009 01:00
Haşa!.. Adamlığın kantarını elinde bulunduran biri olduğumu sandığımı sakın siz sanmayın. Ben kendi adamlığımdan sorumluyum. Ancak; her şey doğru gibi gidiyor gözükürken, bazı şeylerin toptan yanlış olduğunu fark ettim ve o nedenle "nasıl düzeltiriz topun yamukluğunu" gibi bir yazı kaleme almaya karar verdim. Kendimce, bana göre, tamamen kendi fikirlerimden oluşan, tek sorumlunun "ben" olarak görülmesi gereken bir kelime cambazlığı benimkisi... Bu işleri nasıl düzeltiriz?
Bazı şeyleri düzeltmemiz gerekiyor. Birbirine ilintili şeylerin birini düzeltmeye kalktığımızda, yamukluğun birbirine yaslanarak ayakta durduğu güzelim ülkemizde düzenin bir parçasına düzen getirdiğinizde, düzenin toptan bozuluyor olmasından canım sıkıldı mesela...
Futbol sahalarını düzeltmemiz için kazılan yerlerden mühimmat çıkması yerine piyanolar çıkmaya başlarsa mesela...
Veya en ücra köy kahvesinde futbol takımları uğruna kavga etmek yerine klasik müzik dinleniyor ve o köyün muhtarı üç gazete okuyup haftada bir kez olsun, kitap satın alabilen biri oluyor olsa...
Köyün delikanlısı viyolonsel çalabiliyor olsa, köyün güzeli de ÖSS sınavlarına hazırlanıyor olsa...
Ya da aşık olduğu köyün güzeli her gün çeşme başına delikanlıyı uzaktan görebilme umuduyla gideceğine, her yıl bir hafta Fransa'da tatile gidebiliyor olsa; bizim Antalya'ya gelebilen Alman otobüs biletçisi gibi...
Sahası, standardı uygun olmayan çıktığı lige geri döndürülebilse ve gece maçlarını bana 14.000 KW gücünde aydınlatılma ile seyrettirilse, gündüz yarısı gölge düşmüş statlarda kameraman bana canlı yayında diyafram ayarı yaparak maç izlettirmese...
En "baba" yorumcu, en fazla "babalanan" eski hakem olmasa, genç ve yorumcu bazı kardeşler gibi "okumuş ve biriktirmiş" insanlardan oluşsa ve bizler "görmüş-geçirmiş" ile "okumuş-biriktirmiş" farkını algılayabilsek diyorum...
Diyorum ki; TV kapatılıp radyo dinleniyor olsa bir gün bir evde...
Ya da ikisi birden kapatılıp bir "cafe del mar" CD'si konsa alete ve dans edilse bir evde...
Ray Charles dinleyenimiz Serdar Ortaç dinleyenimizden fazla olsa, inanıyorum ki sahada küfür edene hemen yanındaki seyirci "ayıp oluyor kardeş" diyecektir...
Dizileri sadece ağlamak ve gülmek için tüketmek yerine, müziğimizi sadece oynamak için kullanmak yerine bize bir şeyler vermemeye başladığında silip atarsak, ancak yenildiğimiz bir maçta da savaştığını gördüğümüz takımımızı alkışlarız...
Türkiye'nin en kalibreli ve en yüce insanlarının sadece bizim tuttuğumuz takımı tutanlar olmadığını kabullenirsek, belki o zaman küme düşen bir takımın maçına 66 bin kişi ile gidip alkışlayarak uğurlarız kendi takımımızı...
Yönetici ve teknik kadrodan daha iyi bilmediğimizi kabullenirsek ve bir başkan da taraftarını "sağmal inek" gibi göremez. Bunun yolu da gittiği maç sayısı ile gittiği sergi sayısının eşit olmasından geçer bir bireyin, bir taraftarın...
Kendi tuttuğu bir takımı "en büyük" olarak görmek yerine, "bazen iyi bazen kötü" olabileceğini kabullenirsek, kavgalı derbilerimiz yerini 4-4 biten derbilere bırakır...
Üreyip çoğalmamıza rağmen okunan gazete sayısının tükenip yok olmasına seyirci kalmaz isek...
S-ÖZ
"Korkmuş insana koyun başı bile çift görünür"
Bir Sivas deyişi
Marka değeri
Bana liderin üçüncüyle oynadığı bir maçı yarısına gölge düşmüş bir statta yayınlarken, çamur gibi görüntü veriyorsanız, sonra çıkıp "marka değeri" gibi bir kavramdan söz etme hakkınız yoktur.
Sakın ola; "Alman ve İngiliz liglerinde de var" demeyin. Var ama lider Manchester ise ve hele de üçüncü Arsenal ile oynuyorsa bu maç gece oynanır. Bu hafta Bayern gündüz oynadı tamam, ama lider Wolfsburg'du gece oynayan...
Juventus gündüz oynadı ama lider İnter değil...
Lyon veya Marsilya hiç değil...
Çünkü bu maçlar "marka değeri" nedeniyle bütün dünyada en az 1,5 milyar insana sunuluyor. Bütün bu ligleri bizim televizyonlarımız çuvalla para vererek yayınlıyor. Portekiz veya Arjantin liglerini bile.
Peki, bizim ligimizi Afganistan veya Özbekistan bile almıyor ve yayınlamıyor.
Neden?..
Kandırmayın bizi...
Adalet 'Cimcoz"
Rahmetli dublaj sanatının bir harikasıydı...
Bugünkü Federasyon ise kürtaj sanatının bir harikasıdır...
Arda haksızdır. Küfür etmiştir. Verin cezasını. Doğrusunu yapın.
Ammaaa...
Vereceğiniz ceza, aynısını üstelik devre arasında birkaç kez yapan, hatta rakibinin sahasında bile bunu yapabilen Aziz Yıldırım'a "veremediğiniz" cezadan az olmasın lütfen.
Yoksa sizin adaletiniz, "cimcoz" olacaktır...
Adıyaman
Bugün siz bu yazıyı okuduğunuzda ben Adıyaman'da Nemrut Dağındayım. "Haydi Maça"yı ve beni Adıyamanlılar bağrına bastı. Bahattin Güneş'le Trabzonspor dedikodusu da yaptım. Metin Harıççı kardeşimle şehirde ne kadar önemli insan varsa elini sıktık, tanıştık ve yüzlerce öğrencinin karşısında ter döktüm.
Ayrıntılar haftaya...
POST-İT:
Bazen istediğiniz kadar çalışın, gelişin ve taktik geliştirin. İnancı yenemezsiniz...
Başta Sivas. O gün Trabzonspor inancı yenemeyeceği için sabaha kadar oynasalar sonuç değişmezdi.
Galatasaray inanmadığı için yenemedi, Kocaelispor ise hâlâ inandığı için yenebildi...
Beşiktaş'ın ki farklı mı?..
Ankaragücü inancıyla yendi, Fenerbahçe inanmadığı için yenildi...
Tabelaya inanarak "Yönetim... İstifa..." diye bağıran seyirciye bir gün bir yönetim kalkıp da "Seyirci... İstifa..." diye bağırırsa; işte o zaman düzeliriz...