Bugünkü yazımda çıkmak istiyorum son bir ayın tozundan dumanından, ama çıkamıyorum... Benim yazılarımı ve her söylediğimi büyük bir özenle takip eden 3 bin kişi kadar bir grubun desteklerinden yararlanarak; topluca el attığı bu köşeyi, onlarla paylaşmaya karar verdim. Beğenmezseniz hata benim değil, anlayacağınız... Düşünce ortaklarımızdan Bilal Salman Facebook"taki takipçilerimizden biri olarak gönderdi. Malum bir fıkra vardır ya, günümüzde olanlara bir başka açıdan bakmamızı sağlayabilen. Ol hikayat şöyle imiş: Günün birinde çeşitli ülkelerin ajanlarını bir araya toplamışlar. Bir orman kenarına getirip en iyi istihbarat örgütünü tespit etmek istemişler. Sonra da onları ormana salıp, daha önce bıraktıkları ve hepsinin de birer şüpheli olduğunu söyledikleri 3 tavşanı bulup getirmelerini emretmişler... Amerikalı tavşanı getirir ama yanında bir de sansar vardır. "Bu nedir" sorularına onun da "şüpheli" olduğunu söyler. İngiliz istihbaratçı tavşanı getirir yanında da güzel bir kız vardır. Bu da "James Bond kızı" der... Bizim Türk istihbaratçıya gelir sıra. Dalar ormana. En uzun o kalır... Sonunda yanında bir fille çıkagelir. Dayaktan eli yüzü şişmiş hortumu kopmuş perişan durumdaki fil bağırıp durmaktadır: "Ben bir tavşanım, vallahi de ben tavşanım..." Mesele burada başlıyor işte... Çünkü... Bizim tartıştığımız, feryat figan sokaklara dökülüp statları kırıp döktüğümüz ve genleriyle oynanmış taraftar profilinden beslenen yönetici anlayışının önem verdiği şey, güç gösterileriyle gözdağı vererek kişilerin ceza almaması meselesidir... Oysa UEFA'nın meselesi tamamen farklı olup, sadece ve sadece Türk kulüpleri ile Türkiye'nin ceza alması meselesidir... "Çok sinirliyiz ve bu nedenle yakıp yıkarız" tavrıyla sindirerek sonuç almaya çalışmak dönemi sezonun bitmesiyle birlikte bitti. Hak aramanın yolu "korkunç" görünmekle değil, ikna ederek olacaktır artık. Başkasının kuzusundan, sana koç olmaz Bir kere iki ayrı şeyi bir arada yoğurup çözüm aradığımız için işin içinden çıkamıyoruz. Olayın Türk hukukuna göre olan boyutu bizi ilgilendirmiyor. Olayın insani boyutu hepimizi ilgilendiriyor. Olayın futbol hukuku boyutu ise bütün ülkenin "geleceğini" çöpe atabiliyor. Futbol hukuku boyutu ceza hukuku boyutu ile hiç ilgilenmiyor çünkü olanın sonuçlarının kontrolü bizde değil, esas patron UEFA ve FIFA'nın elinde. Türk hukuku kişilere ceza verecektir. Aziz Yıldırım'a, Serdal Adalı'ya, İbrahim Akın'a veya aradaki isimlere ceza verebilir. Vermeyebilir de... Veya verir de temyizden dönebilir. Bu bizim meselemizdir... Amaaa... UEFA cezayı Türk kulüplerine ve Türkiye'ye verir. İşte o zaman bu bir takımın veya birtakım adamların değil, hepimizin meselesi olur ki, vebali çok büyük olacaktır... Ya da vermeyebilir... O zaman bile; bizim, hiçbir şey olmamış gibi davranma hakkımız artık yoktur. Bizdeki durum yani bizim meselemiz; kişilerin ceza alması veya almaması meselesidir... Oysa UEFA'nın meselesi Türk kulüpleri ile Türkiye'nin ceza alması veya almaması meselesidir... O da maalesef Türk hukukunun vereceği kararı beklemeyecektir. Federasyonun kararına hürmet edecek ama sonunda kendi kanaatine göre kendi kararını verecektir; ki bu bizim için hiç de sevimli olmayacaktır... Çünkü "gerçek acıdır ve acıtır..." ... diyen Aristo bir de şunu demiş: "Bir şeyi yapabilecek gücünüz var ise, yapmayacak gücünüz de var demektir..." Ben buna bir de kamyon arkası eklemeliyim artık: "No Peace Without Justice..." Yani... "Adalet yoksa barış da yoktur..." POST-İT Anladım ki; insanlar; susanı KORKAK, görmezden geleni APTAL, affetmeyi bileni ise çantada KEKLİK sanıyorlar!.. Oysa ki; onlar ancak biz istediğimiz kadar ve izin verdiğimiz kadar HAYATIMIZDADIRLAR!.. Göz yumduğumuz kadar DÜRÜST olabilirler ve sustuğumuz kadar İNSANDIRLAR... Bir sporseverin feryadı Dünya yoldan çıkmış sen ne düşünüyorsun? Sevdanın adı olmuş İLİŞKİ! Bir ömür yastığa baş koyma, dönüşmüş DÜZEYLİ BİRLİKTELİĞE! Anılmaz olmuş ALLAH'IN EMRİ, unutulmuş PEYGAMBERİN KAVLİ! Yalan olmuş çeşme başı bakışmaları ve UZAKTAN SEVDA! Yok artık, kalmamış aşkı uğruna çıkan dağa, Var takımı için inen sahaya da, aşkı için çıkan yok dağa... Eğer sen bu kadar dansöz olmuşsan hayat... Ben de güçlüyümmmm sana inat... Fıstıkçı Nazım... S-ÖZ "Âlim ölse de yaşar, cahil yaşarken de ölüdür." (Hz. Ali) "En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir" diyerek şimdilik bir ertelemeyle yetindik. Bütün temennim bu kadarıyla yasaların ve UEFA'nın tatmin olmasıdır...