Aslında eski adamlar diyorum ama bir çok yeni ‘transfer’ vardı sahada. Donk tamam..
Kalede de Muslera eskisi gibi istediği zaman 2,5 metre boyunda olabilen, istediğinde de zıp zıp zıplayan bir plastik topa dönüşebilen bir kaleci olmuş.. Bir de kim nereden bulup aldıysa eline sağlık; Sinan Gümüş adında bir genç yetenek transfer (!) edilmiş takımın ön tarafına..
Sneijder biriktirmiş gazabını ve öyle dönmüş takıma..
Bütün bu faktörler ilk yarının hücum aksiyonlarına fazlasıyla yansıyınca; Mustafa Denizli’nin elinin değdiğini açıkça belli eden bir oyun çıktı ortaya..
Pozisyon verilmedi mi?..
Verildi..
Ama böyle maçları kaybeden, hatta almak için bile önce geri düşmesi gereken eski alışkanlıklar bir yana bırakılmış ve gol sevinçleri ile pas paylaşımındaki teşekkür görüntüleri ortaya takım olmayı becermeye kararlı bir insan gurubu çıkarmış..
Bildiğimiz adamlar farklı dizilip çok farklı bir oyun sundular ilk yarıda..
İkinci yarıda ne zamanki seyirci maçı ve rakibi bırakıp Burak’la uğraşmaya başladı; işte o dakikadan itibaren kendi takımını dağıttı..
Sivasspor’un yapamadığını tribünler yaptı ve maçı ateşe attı..
Bütün konsantrasyonu bozdu ve taraftar egosu nedeniyle maç kayıba doğru yürüdü..
İkinci penaltı ve Burak’ın golünden önemlisi ‘takımın papazları’ denilen tüm önemli adamların Burak’a sahip çıkmaları bana göre tribünde kendini teknik adam sananlara verilmiş açık bir ders oldu..
MAÇIN ADAMI: Dün gecenin starı Sinan Gümüş...
KIRILMA ANI: Seyircinin Burak’ı ipe çekmeye başladığı an...