"Çakma" GS "Tiki" FB'yi yenemezdi

A -
A +

"Çakma" deyimi, güzelim Türkçemize "Ünlü ve pahalı markaların iyi ve başarılı taklit edilmiş ucuz hali" olarak girdi. "Tiki" ise sağ olsun Burak Kut tarafından evrenselleştirildi ve "tüketimi tahrik eden marka düşkünlüğü ve bunu taşımak" şeklinde açıklanabiliyor. Henüz lügatte karşılığı yok... G.Saray, özellikle Kadıköy'e geldiği zaman, büyük markaların ucuz hali gibi, ünlü markaların "Taiwan" yapımı ucuz taklidi gibi kalıveriyor. F.Bahçe ise haklı olarak kibirleniyor ve marka özellikleriyle rakibini eziyor. Bu işin sosyolojik boyutu... Gerisi Feldkamp'ın teknik hatalarıdır. Çünkü basit oyunu karmaşık hale getiren odur ve takımın içine "çomak sokmakta" rakipsiz olduğunu göstermiştir. Medyaya ve spor basınına sürekli ders vermek zorunda hissettiği kendi öz benliği "baba" sıcaklığını, "nemrut bir ihtiyar" düzeyine indirivermiştir. Teknik ukalalıkları da cabasıdır. KURT KOCAYINCA MESELA... Mesela... Madem ki Sabri, bu düzeyde ve zorluk derecesi bu kadar yüksek bir maçta, üstelik Mehmet Topal ve Mehmet Güven'i kesecek kadar iyi oynayabilmesi beklenen bir oyuncuydu, pek oynamadığı bir bölgede; o zaman Linderoth'a bir çuval para vermenin ne anlamı vardı? İki gün öncenin kadro ve diziliş ucubeliği, Gerets'in, bir yıl öncesinin 19 yaşındaki Uğur ve Ferhat'ını iki yana koyup, 4 yemesinden farklı mıydı? Oyuncularının kafasına girebilmiş miydi yeteri kadar? Ya da bu tür maçlar için kafalarına girilmesine hiç gerek olmayan oyuncularını neden kullanmamıştı? Bizlere ders vermeyi bırakacak mı? Sivasspor'u (pek) ve (yeterli miktarda) seyrettiğini hiç sanmıyorum. Acaba, o takımın içinden gelen Servet'i bir ara yanına çağırıp şunları söyleyebilecek mi: "Evlat... Karşı hocayla çalıştın. Bana bir iki ipucu ver bakalım" der mi? Bunlar hep son haftalarda, "durumu iç güveysinden Kalli'ce" olmuş bir takımın hocasının mutlaka cevaplaması gereken sorular... Yoksa... Yine takımı salacak çayıra... Düş görüp yoracak hayıra... Önümüzdeki haftanın taktiği ile, liderliğin ardından yarışı da mı bırakacak?.. Tek forvet, çok orta saha ve belki iki ön liberomsu oyunla kazandı kazandıklarını ve Panionios'u da öyle yendi. Sonra neden bundan vazgeçti acaba? Kurt kocadı mı yoksa?.. O zaman, biliyorsunuz "nelere ne olur" kocamış kurt!.. >> Şehir efsanesi (1) Ne zaman ki, Kulüpler Birliği'nin başına geçti yeniden Sayın Başkan Özhan Canaydın ve ona savaş ilan etti İlhan Cavcav... İşte o zaman bazı şeyler tersine dönüverdi... Kararın üzerinden 48 saat geçmeden Büyükşehir maçında iki penaltısı verilmeyen G.Saray, üstüne üstlük Hasan'a "kafayı uçurtanlar" nedeniyle doğrandı. Gerisi de geliyor galiba... Cavcav çıkışta, desteği veren F.Bahçe'nin işleri yolunda, G.Saray ise duvara toslatılıyor... Bir dahaki üç puan ancak hakem yenerek gelebilir... Bakınız: Sivas maçı... Başkan; ya Kulüpler Birliği'ni ve Federasyonun peşini bırakacaksın, ya da ligde kaderine razı olacaksın... Hükümetin dümen suyu senin sahanı halleder ama puanlarını da "sistem" gasp eder... Şehir, bu günlerde bunu konuşuyor da... >> Şehir efsanesi (2) Eskiden büyük derbilerde favori olan genelde kaybederdi. Pek kazanamazdı... Bu terane tarih oldu artık... Her derbide F.Bahçe favoridir ve hep kazanır... G.Saray ise Kadıköy'de ve F.Bahçe ile başa çıkmayı bir yana bırakın, doğru dürüst top oynamayı bile beceremiyor... Şehir, bunu da konuşuyor iki gündür... >> Güvenlik budur!.. Başkomiser Orhan Sınav... Bir muhterem emniyet görevlisi... Kendisi Trafik Denetleme Şube Müdürü... Umut Ateşi'nin en önemli gönüllüsü... Zihinsel Engelli sporcuların yarıştığı oyunların çeşitli ülkelerin polislerinden oluşan "Meşale Koşucularının" ve ona bağlı olan "Umut Ateşi" hareketinin ev sahibi... TROCH RUN diye bilinen uluslararası hareketin Türkiye'deki mimarı... Sıkı durun... Polise bakın şimdi... Memur maaşlı bir başkomiser olan Orhan Sınav, Los Angeles'de sonuncusu yapılan tüm dünya polis teşkilatlarının katıldığı uluslararası golf turnuvasının da madalyalı şampiyonu... Yolda sizi çevirdiğinde çok kızdığınız teşkilatın başında... Onu tanımaktan ve tanıtmaktan kıvanç duyarım... >> POST-İT Bu hafta bir ilk gerçekleşiyor, bu sezon... Şimdiye kadar hep en üstte kaldığı için G.Saray hep altındaki takımlarla oynamıştı. Şimdi, bir üstündeki takımı sahasında ağırlayacak. Hep kovalandı, hiç kovalamadı... O nedenle de final gibi bir maç... Bakalım, "kovalamak" nasıl bir şeymiş. >> S-ÖZ Bu haftanın "söz" köşesini G.Saray'a ithaf ediyorum: "İnsan grupları olumsuz şartlar içine düştüklerinde genellikle şartları suçlarlar... Ben buna inanmıyorum. Bu dünyada ileri gidenler, ayağa kalkıp uygun şartları arayanlar, bulamadıkları takdirde ise o şartları bizzat kendileri oluşturanlardır." (Bernard Shaw) Bir "Alman"dan aldığı enkaza sonunda "tavan" yaptıran Bülent Uygun, bakalım bir başka Alman'a karşı neler hazırlayacak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.