Bir adam, ancak yıllar geçtikçe olgunlaşır. Yıllar içinde olgunlaşabilen adamların oluşturduğu bir takım ise daha fazla zaman ister "bir şeye benzer" olabilmek için. Ancak, futbolun acımasız anlık yaşam kargaşasına boğulmuş yaşam biçimi, asla bu kadar sabırlı değildir. Rakibi sindirmek, hakemleri endişelere gark etmek, başarı için çözüm değildir. Çünkü... "Gerçek; çizmelerini giyene kadar, yalan tüm dünyayı dolaşırmış." Birinin yapabildiği tek şey, iki bekinin yerini değiştirmek. Bu deha değil, beynini yemiş birinin üretebildiği çaresizliktir ancak. İki gol ve tonla pozisyon verdi iki değişikliğin "yerini yadırgaması" nedeniyle. Beşiktaş'ın attığı golleri tekrar izlerken atanlara değil, yeri değiştirilen iki adama bakın lütfen. O zaman kastım amacına tam oturacaktır. İlk golde Ümit Özat, ikinci golde Serkan Balcı "bayağı pay sahibi" olarak görülecektir. Bu mu deha?.. Elindeki kadronun çeşitliliği ve zenginliği, süper aktif bir seyirci ve tek dezavantajı rakibinin diğer rakipleri kadar kolay teslim olmayışı. Ve Daum'un üretebildiği tek proje iki ters ayaklı adamı değiştirip, oralardan delinmek. Tigana ise bol çeşitlilik, bol proje ve aksayan yerine hamle yaparak hocalık dersi vermiştir. Ayrıca takımını doğru dizip, iyi de oynatmıştır. İnandırmıştır en azından... Yeni takdir toplamazsan, eskileri de kaybedersin... Bu sözü ünlü düşünür George Syrus söylemiş. Takdiri toplarsınız, satın alamazsınız. Küfür konusunda haklı bir çıkış gösteren F.Bahçe camiası, küfürün nedenini sorgulamaktan ise kaçınıyor. F.Bahçe'den daha çok bir başkanın küfür işitmesinin nedenini, acele ve ani çıkışlarını kontrol edemediği öfkesiyle birleştirmesinde aramıyor. F.Bahçe günümüzün çok geçerli bir mantığını uyguluyor. Ticarete döküyor sevgiyi... Önce bir mala ihtiyacı doğurursunuz; ister özendirerek ister gaza getirmek metoduyla, sonra da o malı arz edersiniz. Talebe göre yapamıyorsanız, önce talebi yaratırsınız, sonra arzı... Mürit mantığında da bu yatar... Önce inandırırsınız, sonra o felsefeyi pazarlarsınız... En büyük cemaat, dört büyük takımın taraftar gurubu sayısında yatıyor. Profili ne olursa olsun, sosyal gurupları nasıl oluşursa oluşsun, en etkili cemaat sayısını dört büyük taraftar gurubunun sayısal zenginliği oluşturuyor. O zaman... Bu gücü, diğerlerinde ayırırsınız, hatta onlara düşmanca baktırırsınız. Onları hor görüp dışlamalarını sağlarsınız. Bu yoldan birbirlerine kenetlersiniz. Sonra da onlara kombine bilet, forma, atkı filan satarsınız. Onları aynı televizyona mahkum eder, kırmızı giymeyi günah saydırırsınız. Aynı lokallerde toplanmalarını, aynı kafelerde bir güç halinde yaşamalarını sağlarsınız. Onları kabileleştirir, klanlaştırırsınız... Sonra da onlar üstünden ticaret yaparsınız... İşte küfürler bunlaradır... O nedenle "çalı hemen oluşur ama gül en azından bir yıl istermiş..." O nedenle Umberto Eco'nun dediği gibi "Her gerçek, her kulağa uymazmış..." O nedenle Peter Harrington'un dediği gibi "Gelişme durursa gerileme başlarmış..." Saha içinde gelişmeyi gösteremezseniz CEO'larınızın önerdiği yoldan sapar, o muhteşem stadı dolduracak adam bile bulamazsınız. Çünkü müritleriniz sizden, büyük takımlara hatta Avrupa takımlarına karşı iyi oyun ve galibiyet istiyor... Sadece G.Saray'ı yenmek artık onlara yetmiyor... Ve asla unutmasın o dahi hocanız ki; "hiç kimse görmek istemeyen biri kadar kör değildir..." POST-İT G.Saray'ı gözlemek, dikizlemektir. Kulübenin röntgenini çekiyorlar. Koridorda bağırmaya bilmem ne kadar maç, kapı tekmelemeye bilmem kaç maç. Ellerinde makine ile G.Saray stadının her yerlerindeler maşallah... Hasan Şaş'ın dişindeki çürüğü de rapor etmişler. Yeni ceza kapıdaymış... (Fatih Gökşen) Her gerçek her kulağa uymaz Küfürsüzlük konusundaki çabaları nedeniyle Aziz Yıldırım'ı tebrik ediyorum. Ama bazı şeylere karşı da temkinli olmak gerektiğine inanıyorum. Bütün statlarda küfür var ama hep rakip takıma var. Hatta orada olmayan ve çekiştiği üçüncü bir takıma var. Ama sadece Başkan Yıldırım'a karşı ve hemen bütün statlarda var. Bunun sosyolojik bir sorun olduğunu ve araştırmaların buradan başlaması gerektiğini düşünüyorum. S-ÖZ Hayvan otla, insan faziletle semirir... (Hz. Mevlana) Ortaya karışık Sergen Yahu Sergen... Sen ne biçim bir adamsın ki; Allah'ın sana bahşettiği bir nimete ihanet edersin. Neden maç seçersin?.. Kendini bizlerden mahrum edersin ve "kafana taktığın zaman" Londra'da Chelsea, Kadıköy'de Fener, bu yaka da Cimbom falan dinlemez, tek başına yenersin. İstediğin zaman oynar ve oynatırsın. Neden biz istediğimiz zaman oynamaz da kendi istediğin zaman oynarsın. Sıkıyı gördü mü kaçan bir Alex'i, bir Anelka'yı çuvalla para verip tabulaştırmamıza izin verirsin... Kıran Kıran'a Turgay Kıran'ı iyi tanırım... Ve benim başkan adayımdır... Keşke olsa... Olabilse... Muhteşem bir vizyonu G.Saray'a taşımaya kararlı olduğunu biliyorum. Bunu da yapabilecek imkanları harekete geçirebileceğini biliyorum. Saha içi başarılarına esir olmadığı için büyük düşünüp, büyük beceriler sunabilecek, bu nedenle de saha içi başarıları elde edecektir. Hayal değil onunkiler. Gerçekten Zinedine Zidane'ların top koşturduğu bir takım izlemeye hazırlanın şayet onu seçerseniz. Turgay Kıran benim başkan adayımdır... Bu çocuk oldu artık Ertem Şener... Geçen hafta içi bir Chelsea-Barcelona maçı anlattı ki, tadına doyamadım. Yaşadı ve yaşadıklarını anlattı. Samimiydi... Bilgilendirdi... Eğlendirdi... Heyecanlandırdı... Sesi biraz daha oturup göğüs kafesinden "bass vibration" arttığı zaman dalından düşecek kadar oldu bile. Üzerindeki "hocalık emeğim" helâl olsun. Serhat Ulueren kardeşim elindeki cevheri işlemeye devam edecektir, biliyorum. Artık sahnelerde bir "Ertem Şener" var... Para; Ev alır ama yuva alamaz Saat alır ama zaman alamaz Yatak alır ama uyku alamaz Kitap alır ama bilgi alamaz Doktor alır ama sağlık alamaz Rütbe alır ama güven alamaz Kan bile alır ama hayat alamaz...