Çamaşır makinasında araba yıkanmaz

A -
A +

Şu ana kadar Daum neleri kazandı bir bakalım.. İçerideki "Sıklet farkı olan tüm maçları" , deplasmanda kötü oynadığı bazı maçları, kritik deplasmanları da. Prag maçını, ki; Poborsky ile Zelenka'nın olmadığı ve yenmeyeni dövdükleri iki Sparta Prag maçını. Türkiye Ligi'nde olsa düşme hattında kıvranacak olan ve beşi 20 yaş altında, ikisi 17 yaşında, kalecisi dahil maç yüzü görememiş olan ve yenilmeyi zaten tercih eden Manchester United. Bunları kazanırken hataları göremediler.. Daum neleri kaybetti, bir de ona bakalım.. Sert ve sağlam oynanan iki ciddi derbiyi. İşini ciddiye aldığında fark atan Manchester United'ı ve iki Lyon maçını. Avrupa'da attığı her adımı... Kazanması şart olan hiçbir şeyi kazanamadı ve biz onu "şampiyon ediverdik." Yanında oturan ne kadar hücum adamı varsa sahaya sürüp, saçmaladığı tuhaf maçlarda maçı kazandığı için dâhi oldu. Korkması gereken yerlerde ise "Deli cesareti" sergileyip fark yemesine rağmen deliliği tescillendiğinde bile dâhi unvanını kartvizitinde tuttu. Kazandıkça yönetim ve basına salladı, ancak kaybettikçe son bir aydır biraz kendine çeki düzen verebildi. Ama onu da yönetim baskısıyla ve yazarların uyarısıyla yaptı ve ardından da bunu kendisinin başardığına inandı. Önceki gün ise öyle bir maç kaybetti ki, G.Saray'ın yerinde Daum'un takımı olsa, "Bir torba gol" yiyeceği bir maçı kaybetti. Tek farkla yenildiğine şükretmesi gerekirken, soyunma odası koridorunda Tomas'la para hesabı yapmaya kalktı. Oysa final paslarında biraz dikkatli olacak G.Saray'dan, bırakın G.Saray'ı Büyükşehir Belediye Ankaraspor'dan bile "Beşlik" olup çıkacağı bir maç oynadı. Rakip kaleciyi yakından bile göremeden maç kaybeden bir hoca şampiyonluğu haketmemiştir. İlk kornerini 48. dakikada atmış olmaktan ve maçın yıldızının kalecisi olmasından utanmamaktadır. Bu mu dâhi?.. Bu mu bizim bilmediğimiz bazı şeyleri bilen adam?.. O, Afrikalılar'dan nefret eden bir ırkçıdır. Yalandan marş bile söyleyebilen bir şovenisttir. O, sezon başından beri "Çamaşır makinasında arabasını yıkamaya çalışan" bir akl-ı evveldir. Takımının kötü olmasından utanmayan, dâhi makyajıyla dolaşan bir delidir. Peki biz daha mı akıllıyız? Ligi çoktan bitiriverirken, F.Bahçe lehine!.. G.Saray Türkiye'nin Avrupa takımı olabilmiş ilk ve tek takımıydı. Ama Avrupa takımı kalmayı becerememişti. Faruk Süren ve Mehmet Cansun dönemleri, şuursuz harcanan hatta "İç edilen maddi varlıklar" nedeniyle orada kalmayı becerememişti. G.Saray Avrupa takımı olmuş ama Avrupa takımı kalamamıştı. Teknik olarak da Lucescu, "Pahalıya aldığı ucuz adamlar" nedeniyle oynattığı negatif futbola alışan yapısı, Fatih Terim'in elinde bir "Turşu kavanozu" ile çareler aramasını sağlamıştı. Canaydın da frene abandığı için "Olmuş takım" birden bire olamamıştı. F.Bahçe de şimdi "Öyle veya böyle" Avrupa takımı olmayı deniyor. Ama başarılarının hâyâllerine daldığı için, başardıklarını "Hâyâl ettiği başarılar" olarak görüyor. Şayet öyle görmezse, G.Saray'ın başaramadığını başarır ve "Avrupa takımı olup orada da kalabilir." Yoklukta stadını yapabilen direniş, zenginlikte de "Avrupa takımı kalmayı" başarabilir. G.Saray'ın varlıkta yapamadığını F.Bahçe yapabilir. Ancak bir şartla... Sıradan galibiyetleri, "Sıradan galibiyetten öteye" görmeyi başardığı, gerçek zaferleri seçebildiği ve kendisini eleştirenlere tahammül etmeyi başardığı zaman... Masal!.. Bir varmış, bir daha varmış.. Sık sık sizlere hatırlatmaya çalıştığım, unutulmasını hazmedemediğim İstanbulspor'un menajeri ve futbol adamı Sinan Dinler'le daha yeni konuştum. Biraz zorlanarak konuşuyor, ama konuşuyor... Sinan Dinler gitti ve döndü. İstanbulspor'u ve Aykut hocayı ve Malatya'yı ve terörü ve tüm takımları yakından izliyormuş. Ama onu arayan oldukça seviniyor, fakat nedense az arandığına üzülüyormuş. Sinan Dinler gitmiş ve dönmüş... ... Ve dönünce bir de bakmış ki, gittiği yerde kimse kalmamış... Ekselansları evde! Milli Takım'ın hocası sayın ekselansları haşmetmeab Ersuneddin Yanal Bey Hazretleri, kasım ayında da 75 milyar lüpletti. Üstelik hiç evinden çıkmadan.. Ayaklarını sehpaya uzatıp, elindeki uzaktan kumanda ile çeşitli "Avrupa'dan futbol" programlarını izleyerek, iddaa yorumcularından görgü ve bilgi artırarak. kendileri, günde bir kaç gazete poposu karıştırarak "Nasıl da unutuldu ettiklerim" diye düşünmüşler ve "Hafıza-i beşer nisyan ile mâlûldür" yorumuna ulaşarak huzur içinde 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın hazırlıklarına başlamışlardır. Kendisini desteklerken, bir gecede terkedenleri görmezden gelmişlerdir. Eleştiricilerine kızarak Telegol'de ortaya çıkan ayıplarının, Türkiye Ligi ve derbi küllerinin altında kalışına memnun olmuşlar, stadlarda "Ölüm ve ardından gelen önlemler" onun yaptıklarını unutturdu sanmışlardır. O şimdi padişahtır. Astığı astık, kestiği kestiktir. Bugün itibarıyla, ekselansları, aralık ayına ait 75 milyarın yarısını da lüpletmiştir. Bir buçuk aydır halkına inmemiş, halkının arasına karışıp, bir tek maça bile gitmemiştir. Hiç bir stadda görülmemiştir ekselansları. Onu gören yoktur. Ama o sanmaktadır ki, unutan çoktur. Yanılıyorsunuz hazret-i haşmetmeab. Derbide Hakan'ı seyrettikten sonra "Yakanızda rozetim sizin." Ayak topunun ayak takımı!.. Futbolun neyi eksik biliyor musunuz? Kaybedilmiş hoşgörüyü ve anlayışı geri getirecek bir İsmet Badem'imiz yok. Murat Murathanoğlu gibi kendi tarzını oluşturup anlatabileni, İsmet Badem gibi röportaja "Humur" katarak eğlenceli olabilmeyi başaran iki isim, terörü de sevgisizliği de ortadan kaldırır. Meslek hayatımda hiç kıskanmadım ama futbolda yapamadıklarımızı yapan İsmet Badem'i kıskanıyorum. Bir ara Bülent Karpat ile bu çizgiye ulaşmayı denemiştik. Ancak futbolun basketbola oranla daha "Câhil" bir kitleye sahip olması ve "Ayak topuna takılanların ayak takımından olmaları" bunu yakalamamıza izin vermemişti. Ayak topunun ayak takımına yaslanan "Çıkar ve rant" üstünlüğü, sepet topunun kültürünü bile bozuyor. Küfür ve terör salona bile girebilirken, "iki adem, biri İsmet Badem" bunu engellemeye gönüllü saldırıyor. Tarz ve stil koyan "Anlatıcı - yorumcu - röportajcı" üçgeninden doğruyu bularak çıkan bu iki meslektaşıma şükran borçluyum. S-ÖZ Söz konusu olan ahlâk ise, bu konuda serbest bölge olamaz. (Ümit Aktan) POST-IT Ligi kurgulayıp kalın bir bavulla tüyen Bülent Yavuz, şimdi de TRT ekranlarından ligi kurgulamaya çalışıyor. Mâlûm-u âliniz, kendileri sahibinin sesidir. Bülent Bey ayıp edebilir, ama buna çanak oluşturan TRT'ye ne demeli acaba? (Eski bir TRT'ci)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.