Şurası açıkça anlaşıldı ki, G.Saray F.Bahçe'yi yenmeyi bilmiyor. Bunu beceremiyor. Aslında bunu kabullenmesi, gidip yenilmesinden daha kötüdür camia için. Bugüne kadar tek hedefi "G.Saray'ı yenmek" olan F.Bahçe, artık hedeflerini büyütür ve bu galibiyetlerle tatmin duygusunu aşar mı bilmiyorum. Ama G.Saray son yıllarda F.Bahçe'nin kendine koyduğu hedefe aynen razı olmak üzere, bunu biliyorum. Demek ki G.Saray, "En iyisi" değil, "İkinci en iyi" olmaya razı olmak durumundadır. Bunun sosyolojik nedenleri, ruhsal travması, çöküntü boyutlarına ulaştırılamaz. Çünkü bu G.Saray'dır ve farklıdır. Üstelik bu yönetim, G.Saray'ın "Arızalanmış ruhunu" tamir edecek suplekse sahiptir ve eksik yedek parça Adnan Polat'ın şahsında temin edilmiştir. Maçın sükunetle tahliline geçersek, Gerets'in fahiş bir hatası olduğunu kabullenmek, Daum'un ise neden derbiden bir hafta önce fahiş bir hata yaptığını sorgulamak gerekir. Derbide ortaya çıkan faktör, teknik adamlık bilgileriyle paralel kurgulanamaz. Bir kere Daum, G.Saray'dan ne beklediyse onu bulmuştur. Daum'un kafasını karıştıracak hiçbir hamle planlanmamıştır. Hatta "B planı" yoktu G.Saray'ın diyeceğim ama, "A planı" bile olmadığını gördük. Salmıştı Gerets takımı çayıra, taraftarı dua ediyordu "Mevlam kayıra..." Hatta hafta içi Daum, Gerets'e bir ricacı gönderse ve dese ki, "Ayhan'ı iyice kanata çek. Saidou'yu yarım hazır olduğu için en teknik adamlarımın karşısına ön libero koy, o göbekte dağılırken benim en etkili yerim olan iki kanada da iki yeni yetme rica edeyim", Gerets her halde bunda bir iş var der ve yanlış yapmak için yola çıkıp doğruyu bulabilirdi!.. Peki ne yapabilirdi? Mesela koy Emre Aşık'ı Song'un sağına ve hafif sola da Tomas'ı. Daum da kadrolar gelir gelmez "Ne yapıyor bu adam, şaşırmış galiba, herhalde kapanacak" desin. Koy Hasan Kabze'yi de baştan. At Hasan'ı da çizgiye, Ümit Özat gelemesin, koy Ergün'ü göbeğe ve ortayı yukarıdan geç. Radikal bir kadron, vatrın ve tarzın, hatta planladığın bir şeyler olduğunu hissettir, planladığın bir şeyler yoksa bile... Dene yani.. Büyük şeyler düşündüğün izlenimi ver, büyük şeyler düşünemiyorsan bile. Teknik adamlık, herkesin beklediğini yapmaksa, herkes teknik adam olur. Ama Gerets'in tutuculuğu ve Erdal Keser'in çapı buna izin vermez. Düşünün ki, 2 numaralı şampiyon adayı, bir kültür abidesi, dış işlerinin nüvesi ligin en kötü Türkçesi ile medyanın karşısına çıkmaktadır. Doğru dürüst bir tercüman bile olamıyor ki, doğru dürüst teknik adamlık yapsın ve camianın hislerine tercüman olabilsin. Bükemediğin bileği öpeceksin 4 oldu. Bir kez daha 6 olurdu, 7, 8 olması gayret bile istemezdi. Demek ki, G.Saray F.Bahçe'yi yenmeyi bilemiyor. İçerde bile bilemiyor. O zaman ikinciliğe razı olup, bu bileği öpmek gerekir. O gün, F.Bahçe, G.Saray'a, G.Saray'ın rakibine duyduğundan daha fazla saygı duymuştu. Bu oyuncular bazındaydı. Taraftar, pankart ve soyunma odası koridorlarını konu etmiyorum. Oralarda saygı zaten beklenmiyor F.Bahçe'den. Oyuncusunun duyduğu saygıyla oluşturulan bileğin bükülmezliğinden söz ediyorum. Ve bir G.Saraylı olarak o bileği öpüyorum. Korkum G.Saray'ın geleceğini F.Bahçe galibiyetlerine endekslemesidir. Tıpkı, F.Bahçe'nin son yıllarının tümünü sadece G.Saray galibiyetlerine endekslediği gibi. İşte burada yazımın başında söz ettiğim sosyolojik travma öne çıkar, gerçekleşmeye başlar ve bu yenilmekten daha acı gelir G.Saraylıya. Çünkü öyle olursa bir kompleks oluşmuş demektir ve ben bunu yakıştıramam, mağlubiyetten daha ağır bulurum. Gerçek G.Saraylı şu anda F.Bahçe'yi hiç yenememekten değil, hâlâ daha Tromso takımına elenmekten utanan olmalıdır. Çünkü F.Bahçe, G.Saray'a 6 attığı yıl 7. olmuş, ama o utanılacak skoru hiç hatırlamamaktadır. İşte fark buradadır ve G.Saray sahada fark yese bile dışarıda bu farkı korumak zorundadır. Çıkmaz yollardan biri "Çaresizsiniz" olur, çıkar tek yol ise "Çare sizsiniz" olur. POST-İT F.Bahçe, G.Saray'ı bitirirken artık önüne herhalde bir Avrupa Kupası koymuştur hedef olarak. G.Saray, artık UEFA'yı unutup önüne hedef olarak bir F.Bahçe galibiyeti koyacak duruma gelirse işte o zaman gollerini değil felsefesini rakibine atarak F.Bahçe büyük iş başarmış olur. ÜMİT AKTAN Musa kardeşim Musa Çözen'den söz ediyorum. Bilgisine ve deneyimine çok inandığım Musa, çalıştığı noktanın manipülasyonlarına ister istemez alet oluyor. Düşünebiliyor musun Musa? Ali Sami Yen'de F.Bahçe taraftarını hiç gösteremediğini ya da koltuk kırarken gösterdiğini ya da Kadıköy'de 2500 G.Saraylı'yı şarkı söylerken gösterip, koltuk kırarken göstermediğini. Ama sen de haklısın. Kupa maçında yayınlamaya kalktın "Bir baba hindi" şovunu ve babalar küsüverdi seninkilere. Senin kaliteni biliyorum. Ama akşam yatağa yattığın zaman, yayınına müdahale olmadığını ve görüntülerinin üzerinde manipülasyon yapılıp yapılmadığını en iyi sen bilirsin. Ben biliyorum çünkü... Seni anlamaya çalışıyorum. Takıntım var Ben şu maçların aynı saatte oynanmasına biraz takığım. Bu bana, federasyonumuzun Türkiye Ligi'ne güvenmediğini kanıtlıyor gibi geliyor. "Bu takımlar her an şike yapabilir, o nedenle hepsi aynı saatte oynanırsa şike ihtimali azalır" gibi durmuyor mu? Bu güvensizlik zaten şike ve teşviki yapanın yaptığı haftaların sonunda neyi düzeltir veya kurtarır onu anlayamıyorum. İnceliyorum ve birçok ligde çok özel durumların dışında bu tür uygulamalara rastlamıyorum. Belki de bu nedenlerle ayrıntıları ihmal ediyoruz ve belki de bu nedenlerle UEFA nezdinde kayıbız ve Avrupa'da hakemimiz yok. Bir sonraki adım, aynı saatte oynanan maçların stat çevresinde bloke edip, baz istasyonları devre dışı bırakmak ve her türlü haberleşmeyi önlemek olmalıdır. Bu da bana taşları bağlayıp köpekleri serbest bırakmak gibi geliyor. 1996 - 2006 On yıl geçmiş aradan. Bir kez daha F.Bahçe, bitime 3 hafta kala Trabzon'a gitmiş. Benzer tarafı bitime 3 hafta kala ve düğüm çözmek üzere gitmesi. Örtüşmeyen tarafı ise o zaman rakibinin kafasını koparmaya gidiyordu şimdi kelle almış olarak gidiyor. Şartlar şimdi çok farklı, bu sefer ortada Aygün'ün sarılacak bir kellesi yok. Ayrıca Nuri Albayrak, öyle kolay kolay pabuç bırakacak biri değil. Oradaki bütün sorun Yattara'nın hayatında ilk defa bir büyük maçı büyük oynayıp oynayamayacağı. On yıl aradan sonra Trabzonspor'a bir kez daha kendini kanıtlamak imkanı geliyor. 96'da sadece bir maçı kaybetmemiş, tam 10 yıl kaybetmişti. Şimdi 2006'da sadece bir maç kazanmayacak, en az 10 yıllık bir kazanca imza atacak. S-ÖZ Mükemmellik ayrıntıda gizlidir, şeytan da.. (Anonim) ---------------------------------------------------------------------------- F.Bahçe'nin "G.Saray'ı yen de kaçıncı olursan ol, kabulümdür" felsefesi korkarım G.Saray'a da yerleşecek yakında.