Cevapları olan değil, soruları olanları dinlemek…

A -
A +

Son günlerin tartışmasına bir Kızılderili öyküsü ile yorum getiriyorum. İnsanoğlunun anlayabileceği kadarıyla sınırlıdır sizin anlatabilecekleriniz. Onlar neyi görmek, neyi duymak isterse onu görür ve duyarlar...

Albert Einstein’ın yaşam düsturu bu...            Buradan yola çıkarak bir soruya verilebilecek en güzel cevabı anlatmak istiyorum...
Manhattan’ın bir dolara belgeli satışı ile Kızılderililerden satın alınacağı dönemdeyiz...
Kızılderili şefleri trenle New York’a getirilir.
Okkalı bir heyet kendilerini karşılar.
Konuklara toplantı öncesi kenti gezdirip etkilemeye çalışmaktır amaçları ama zaten Kızılderililer boynu bükük ve yenilmişlerdir. Sadece Amerikalılar kendilerini tatmin etmek istemektedirler…
Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü Kızılderilileri bir hayli şaşırtır...
Bir ara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Hehaka Sapa-Karageyik bir ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyler birden o gürültünün orta yerinde...
Diğer reisler onaylar ama beyaz adamlar inanmaz.
Kentte ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağını söylerler...
Karageyik ısrar eder.
Arabayı durdurtur.
İner ve ilerideki parka doğru yürür ve bir ağaçta ağustos böceğini gösterir. “İşte” der, “bunu duydum ben...” Amerikalılar şaşırmıştır…
“Olamaz” derler, “Sende doğaüstü güçler var.”
“Hayır” der Karageyik,
“Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.”
“O zaman biz niye duymadık?” diye sorarlar...
Karageyik cebinden metal bir 50 sent çıkarır ve kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarlar.
Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başlar.
Karageyik yanındakilere sorar:
“Anladınız mı?”
“Anlamadık” derler.
Anlatır;
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder.
Siz doğaya değer verseydiniz, ağustos böceğinin şarkısını duyardınız.”
Sizler de birinin kariyerine ve bilgisine değer verseydiniz zaten bilinen sözleşmesine değil, bugüne kadar ayrıldığı yerlerin hiçbirinden; hakkı olmasına rağmen, bir lira bile tazminat almamış bir adamı görür ve duyardınız...

Bir bakış açısı
“Ya her şey bir illüzyonsa ve hiçbir şey var olmamış ve hiçbirimiz de yoksak? Bu durumda yeni aldığım halım için çok para ödemiş sayılır ve üzülürüm...”
Woody Allen’in hayata bakış açısı bu...
Allah’ın bize bahşettiği bu günün de tadını çıkarmaya çalışmak en iyisi…

Bayrampaşa Barcelona hattı...
Michelangelo hayata şöyle bakar:
“Hayattaki en büyük tehlike, bir insanın hedeflerini çok zor olanlardan seçip bunları başaramaması değil, en kolaylarından seçip başarmasıdır...”
Bir adamın tek başına bir hedefe koşmaya çalıştığı bir dünyada seçtiği zor yolun aksine, kolay yolu seçip onun parasını, aylığını, kariyerini tam bir kıskançlıkla donatılarak yerden yere vurmaya çalışanlardır; başarısızlar...
Ona bir telefon etmek yerine NTV veya Beyaz TV’yi kullanarak her iki maçın da bir gece öncesinde suyu bulandırmayı tercih edenleredir lafım...

S-ÖZ: “Eğer rüzgâr sert esmezse, saman buğdaydan ayrılmaz...”            Türk atasözü

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.