Koca bir UEFA geçti üstünden ve Daum koca UEFA'nın altında kaldı. İstanbulspor'a bi torba gol attı ve teri kurumadan basına salladı. Kayseri'ye daha fazlasını attı, daha adrenalini düşmeden yine basına saldırdı. Basın da iki Zaragoza felaketi arasına sıkıştırıp Daum'a girişti doğal olarak... Bu kavganın arasında soyunma odasına inen başkan, esip gürleyen patron ve nasıl yoğuracağı konusunda, elinde sadece 15 dakikası kalmış hocayı ve oyuncuları darmadağın eden "gayri federe mahalle takımı" ciddiyetsizliği... Sık sık fabrika basan patron mantığı... Veya emekli topçu albayın apartman yöneticiliği... Maçın dibinde ortaya çıkan Daum terminolojisi ise başka bir felaket oldu. "Avrupa'da tecrübe kazandık, çok şey öğrendik, ileride bunları kullanacağız." Kılıf... Sabaha kadar çalışmaktan makyajı akmış, kart şarkıcı adayı gibi oldu Daum. Doğru tarafı, artık büyük tecrübe sahibi olan Murat Hacıoğlu... Bir sürü takımı saha kenarından seyretti... Üç yıl önce aynı anlayış Şampiyonlar Ligi'nde sıfır çekti ve büyük bir deneyim yaşadı, üstelik çok pahalıya en acı bedelleri ödeyerek. O takımdan bir tek Rüştü kaldı "artı değer" olarak. Sonra bu kadro, bu yıl deneyim sahibi oldu da, seneye aynı çekirdek yerinde duracak mı dersiniz? Forma satmayı, sabırla gelecek başarılara tercih ederseniz olacağı budur. İstanbul'u yenip basına salla... Zaragoza'ya Kadıköy'de yenil... Kayseri'yi yenip medyaya "höykür..." Zaragoza'ya elen... Yedi büyük maçın yedisini de Daum kaybetmedi mi? Pekiyi... Şimdi deneyim edinen Anelka, Hooijdonk ve Alex mi? Rüştü zaten Daum'un ancak TV'den seyredebildiği Dünya Kupası'nda 7 maç oynamadı mı? Servet - Serkan yıllardır Ümit ve A milli maç oynuyor. Kemal, Avrupa'yı sallayan Ümit Milliler'in kaptanı değil miydi? Kurbanlık seçilen Semih bile sadece yabancılara karşı forma ve maç buluyor ve torba torba gol atıyor. Sadece Luciano ve Nobre, F.Bahçe sayesinde Avrupa'da oynama ve deneyim edinme şansını buldular. Kimi kandırıyorsun Daum?.. Şu işten tecrübe edinerek çıkan tek Fenerli sensin... Üstelik çok önemli bir teknik adamlık hatası yaptın ve grup dinamiğini asla oluşturamayacak, grup lideri asla olamayacak bir adam olduğunu da kanıtladın. "Biz ilk maçta turu kaybetmiştik" dedin. Gelecek yıl, müstakbel turlarda, "rövanş için umut pompalama" ihtimâlin yok artık. Topçu, "hoca da biliyor elendiğimizi ve medyaya şaşırtmaca veriyor" diye düşünmeyecek mi? Yüzünün rabbiyesi silindi Daum. Anelka ile eleneceksen, Semih'in günahı neydi?.. Semih'le Kayseri'yi geçebilecek iken, Anelka'ya ne gerek vardı?.. Türk insanının, "vicdani zaman aşımı" yeteneğini, unutma kabiliyetini çok iyi biliyorsun. En kritik dönemine en alttaki 3 takım denk gelmiş. Araya sıkışmış tek "orta karar" olan Samsunspor'u da yenememişsin. Dua et ki, G.Saray senin yenilmediğine yenilmiş. Bulmuşsun takımına aşık kitleyi... Şeker gibi yönetimi... Kolay maçları yakalamışsın üst üste... Tüm fauller, Türkiye Ligi'nde senin lehine serbest vuruş olmuş. Cambazlar da kadronda. Ligi sen "almıyorsun" sana "veriyorlar"... İyi yaptığın, öğrettiğin, sana özgü hiçbir şey yapamadan başarı kucağına konmuş. Salla şimdi de İspanyol basınına... Hazır Sebat'ı da parçalamışsın... Çünkü senin için, "hiçbir uluslararası başarı yok" diye onlar yazdı, biz değil... Medya ara gazı!.. Maç günü yazılarına bayılıyorum. Hep saklıyor ve maçtan sonra mutlaka bir göz gezdiriyorum. İnanın, eski GIRGIR, bazen LEMAN, genelde CEM YILMAZ kadar komik. Ya bizim iç sayfadaki ÖMER SÖZTUTAN'ı didik didik okuyacaksın, ya da maç ertesinde bir gün önceki spor sayfalarını. Maç öncesi uçmak, pompa, hatta yangın sonucu bolca ve vıcık vıcık sıvanmış sayfalar. Kıçı tüplü araçla gaza fazla basmak gibi... Bomba yani... Dünyaya meydan okuyan, şiddeti ve alayı ironinin önüne çıkmış, hevesini ihtirasıyla yemlemiş, çifte su verilmiş, kalaylı bir tavır... Ertesi gün salla hocaya veya hakeme... Acaba diyorum... Maç sonrası böyle bir başlık, böyle bir yorum yapacağımıza inancımız yok da, o nedenle mi bütün barutu maç öncesi kullanıyoruz?.. Abdürrahim Albayrak.. Zaragoza maçının ertesi sabahı Abdürrahim Albayrak ile bir yerde bir araya geldik. O dakikaya kadar rastladığım bütün Fenerliler kızgındı ama ortak tavırları hep, "G.Saray'ı yenelim bize yeter" şeklindeydi. Ama Abdürrahim Albayrak üzgündü. Gerçek biçimde ve resmen yüzü kırışıyor ve koltuğun kolunu dövüyordu üzüntüsünden. "Vallahi eleyebilirlerdi... Biraz şansları olsa, biraz daha mücadele edebilseler eleyebilirlerdi. Çok istedim elesin Fener diye.. Türküm kardeşim.. Bir Türk takımının böyle başarısı çok hoşuma gidiyor. İkinci yarı golü biz bulsak, beraberliği yakalasak elerdik valla..." Tamamen Abdürrahim Albayrak'ın sözcükleri. G.Saray'ın sembol ismi, F.Bahçe'den "biz" diye, "elerdik" diye söz edebiliyor. Fenerli ise ihâleyi önlemeyi, rakibinin önüne çıkmayı, önünü kesmeyi tercih ediyor. "Sen 10 üzerinden 6'dan fazlasını yapamayacağına inanmışsan, 7 yapabilecek olanı 5'e çeker ve 5'te tutabilirsen, birinci sen olursun..." Nasıl mantık ama?.. Ya da nasıl mantıksızlık ama?.. "Bir iş yerinde o işi az bilen birisi yönetmek durumundaysa, çevresine hiç bilmeyenleri toplar ve en çok bilen kendisi olur" düşüncesi, bugünün "iş idaresi" sendromu değil mi? İşini böyle idare edersen ne olur? İşin batar!.. Fenerli, G.Saray'ı yenmek veya geçmekle yetindikçe, "iyi pazara satış yapan" veya "iyi yere dükkan açan" tüccardan öteye gidemeyecek. Abdürrahim Albayrak da daha çok üzülecek... POST-IT 4 yıldır üniversite düzeyinde, radyo - televizyon öğretim görevlisiyim. Dördüncü kitabımı bitirmek üzereyim. Doğruyu yazdım diye mahkemelik oldum. Üstelik "doğru değil" diye değil, "niye yazdın" diye peşime düştüler. Ocağıma göz dikti yarı cahiller. Beşinci kitabı sakın yazmamalıyım. (Ü.A) S-ÖZ Sakın ha, bir gün bir manken hanım haber okumaya kalktığında, "bu doğru değil" diye yazmayın. Hele bu konuda bir kitap asla yazmayın. Mâhkûm olursunuz sonra. (Ü.A) Hani şu reklamda, santra yuvarlağında durup, basın tribünündeki tekmil ulemanın kafasına şişe fırlatan bir kaleci var ya; ne kadar da Rüştü'ye benziyor!..