Deli kızın yamalı bohçası

A -
A +

Trabzonspor maçı sonrasında Hagi'nin yüzüne vurulan Kayseri menşeli bir sözcük ile, yönetime yapılan tutarsız istifa davetiyeleridir. Üstelik olayın cereyan ettiği yer, "stad önü - maç sonrası" olması hasebiyle davetiye elden verilmiştir. Şimdi biraz geriye dönüp "neden olmuyor"u dürtükleyelim. Hagi hoca bir tuhaf gerginlik içinde. Doğal yapısını kamufle edemiyor. Saha içinde de, maçın dışında da gergin halini takıma yansıtmaktan alıkoyamıyor kendini. Maç oynanırken oyuncuların birbirini uyarma biçimi bile, kenardan sirayet eden bir yüksek gerilim hattını hissettiriyor. Oyuncular sanki "kablosu soyulmuş bir gerilim hattı telini" elle tutar gibi oynuyor. Son maça bir daha bakalım. Orhan çıktı, Ergün girdi. Ne yaptı Ergün?.. Orhan'ın yaptığını yapmaya çalıştı. Ayhan, Ergün'ün yerine geçti. Ne yaptı Ayhan?.. Ergün'ün yapmaya çalıştığını yaptı. Kabze, Necati'nin yerinde onun işlerini üstlendi. Hasan, Ayhan'ın yerine geçti, aynısını yapmaya çalıştı. Yani demem o ki; kimse yerine girdiğinin ve yerine geçtiğinin fazlasını yapacak kadar özgür değil. "Kısıtlı bir şablona tıkıştırılmış bir kalıp" sergileniyor. Bu da Hagi'nin hocalığının oyunculuğu kadar kapsamlı olmadığını gösteriyor. Bütün rakipleri "beklediğini" buluyor. İki forvet ve dörtlü defans aylardır tekrarlanıyor. Başka ne var farklı olarak? Rakibe ve maça göre hiç bir özel dürtüsü yok Hagi'nin. Orhan'ı çıkarıp Ergün'ü aynı yere devşirdiğinde, farklı bir şey planlamıştı da biz mi sezemedik? İlerisi ise "kör nişancı" dolu. Oyuna giren sadece yırtılan yer kadar katkıda bulunabiliyor. Yani yamalar yırtık kadar, fazlası değil. Maç sonrasındaki manzaralar ise iç açıcı değildi. Bazı kendini kaybetmiş insanların slogan meraklısı haykırışlarının üzerinde durmayacağım. Ancak en acısı, "Burası Türkiye, Romanya değil" diyerek hoca ile köprülerin atılması oldu. Demek ki, G.Saray bünyesi UEFA sonrası, Lucescu'nun da Hagi'nin de hocalığını reddediyor. Tarihin en zarif ve en tasarrufçu yönetimi de ister istemez bundan payını alıyor. Fair - Play ile ayakçılık çok farklıdır ama bir birine çok yakındır. Maçın çıkışında iki sevgili olduğu belli olan ve üzerlerindeki formalarına göz yaşı damlayan bir çift beni çevirip şunları söyledi: "Yönetimin tasarruf politikasına ve zarafetine amenna diyoruz. Ama bu zarafeti abartıp, kıyakçılık yapmaya başladı bizimkiler. Bunu yaz abi." Galiba ikincilik duygusunu ben anlıyorum ve yapılmakta olan doğruları ben görüyorum ama tribün ortalaması bunu ıskalıyor sayın başkan. Bir başka formasız G.Saraylı da köpüre köpüre şöyle bir saptama yaptı: "Fatih Terim'le 6. olmuştuk. Ama bize bu senenin ikinciliği kadar koymamıştı. Çünkü 6. olmayı, adam gibi 6. olmayı başarabilmiştik. Ne takım, ne de hocası irtifa kaybetmemişti. Adam gibi altıncılıktan, madam gibi ikinciliğe geldik. Benim isyanım bunadır." Arpa boyu yol gidememekten söz ediyor birisi. Yaşlı, kravatlı, takım elbiseli bir seyirci de şunları söyledi: "Yeni stad yapacağız diye yola çıktılar kardeşim. Yapabildikleri tek şey eski stadın çeyreğinin de gitmesi oldu. Yeni stad beklerken, bizim stadın dörtte biri de gitti. Projeyi biraz daha büyütseler yeni açık da gidecek ve E5'e karşı maç seyredeceğiz. Arpa boyu yol gitmeyi bırak, elimizdekinden de oluyoruz." Maç sonrası önümde ağlayarak tepinen bir gencin sesi kalmamıştı maçta kullanmaktan takımı uğruna. Kalan son gücüyle ağlayarak bakın nasıl yalvardı bana: "Yaz abi... N'oolur yaz... O toplantıyı terk etseydi başkanım, ben beşinciliğe bile razı olurdum. Ama ezdiriyor bizi. Maskara etti. Kulun kölen olayım bunu yaz abi." Söz vermiştim o garibana sayın başkan. Bunları yazmak zorundaydım. Çocuğunun elinden tutmuş, kalabalıktan yırtmaya çalışan bir baba oğula yakalandım bir ara... "Erkek basket, kız basket, stad - mtad hepsi tamam Ümit Bey. Ama şu sabiye nasıl anlatıcan G.Saray Başkanı'nın, F.Bahçe Başkan Yardımcısı'yla eş tutulduğunu? Okulda kızdırıp bu konuyu önüne koyuyorlarmış oğlanın" dedi. Hatalı ve G.Saray'a asla yakışmayan tepkinin satır arasını stad önünde ve maç sonrasında böyle hissettim. Dilim döndüğünce ağzı köpüren bir gruba da Canaydın'ın doğrularını, Gürsoy'un, Kıran'ın ve dün gece cephede çarpışan Fatih Gökşen'in doğrularını anlatmaya çalıştım. Ama başaramadım... İşin vahim tarafı, hazmedemedikleri yenilgi değildi sayın başkan. Rakibin ikinci başkanıyla toplanmanızdı. Toplantısına bile "icabet" etmeyen bir başkanın, takımı için ne "icap" ediyorsa yapan esas başkanın durumdan hiç "hicap" duymamasının ve G.Saray'ın buna tepkisiz kalmasının patlamasıdır, pazar gecesi Mecidiyeköy'de olanlar. Başlığı da ben koymadım sayın başkan. Otobüslerin orada, sinirinden otobüs durağının demirine kafa atan, alnı kanlar içindeki formalı bir genç koydu. Harbi derbi harbi!.. İlkini mertliği, ikincisini savaşı kastederek yazdım. Bu hafta müthiş bir maç oynanacak Kadıköy'de. Üstelik bu sefer çıkış tünelinde yırtık açıp, ayağını sokup ceza almayacağını bile bile tekmeleyerek yeneceği bir takım da yok F.Bahçe'nin önünde. Bu, "bunlar münferit olaylar" denmeyecek kadar mertçe yapılacak bir savaş. Hakemi de, federasyonu da fena halde töhmet altına iteleyebilecek bir maç bekliyor bizi. Bu pazar yapılıp edilenler pek öyle halının altına süpürülecek gibi değil. Eskiden 5-10 senede bir olan olaylar, bu sezon her hafta, hatta her hafta iki maçın birinde olmaya başladı. "Eğer bir gün bir yerlerde hayatın anlamını buluverirseniz, mutlaka biri bir yerlerde hayatın anlamını kaybetmiş demektir." Siz başkasının kaybettiği anlamı bulmuşsunuzdur. Bu derbi de öyle bir derbi işte. Aksi takdirde geleceğin F.Bahçe'sinde Aziz Yıldırım yönetimiyle çalışacak en ideal hocanın Yılmaz Vural olduğu kesinleşmiş olur. Neden mi? "Aziz başkan medyayı, Yılmaz hoca topçuları, taraftar da çıkış tünelinde rakip takımı bir temiz döver, federasyon zaten onların!.." Öyle bir derbi işte. Serdar Tatlı-sert!.. Serdar Tatlı övgüler almasına rağmen, bana göre son derece başarısız ve demode bir hakemlik sergiliyor. Bazen çaldığına sadece kendi inanıyor olduğundan, sevimsiz bir kararlılık gösterisi içine giriyor. Sadece suratı asık, o kadar. Dövecek gibi geliyor 50 metre uzaktan. Rahmetli Hakkı Gürüz'ü hatırlatıyor bana. Ama Gürüz, insanca davranır ve ona yakışan sevimli bir babacan tavrı ile hakemlik yapardı. Serdar Tatlı ise orta yuvarlağa sandalye koyup maç yönetme alışkanlığıyla 30 yıl öncenin demodeliğini sunuyor bana. Yazıklar olsun!.. Derneğe de, cemiyete de, üye olduğum yerlere de yazıklar olsun. Geçen gün bir spor kulübü başkanı tarafından sözel de olsa tokatlar atıldı, cebimdeki sarı kartın benzerini taşıyan kişilere. Hadi onlar çaresiz ama, onları yönetenlerden de cevap çıkmayınca, Aziz Yıldırım bir kez daha yaptığıyla kaldı. Şimdi yönetimin "başaltından" birileri çıkar ve "Bizim başkan tokatlarım demedi, Tokat'a yollarım dedi" diyebilir. Hemen ardından da kamuflaj olsun diye Tokat'a turistik geziler başlayabilir. Bir kez daha utandım bu işin parçası olmaktan. Gurur ile kibir çok yakındır birbirine. Bıçağın keskin ucu ile ayrılırlar. Birinde, "onur, başarı ve alkış vardır", diğerinde ise aşikâr bir "günah." Toplantıya gitmemek, çiçeği reddetmek, eli kalem tutanları işten attırmak, ya da eli kalem tutmayanları işe aldırmak bir derece kabulümüzdür. Ama benden söylemesi. Real Madrid şayet çok istiyorsa, bağırta bağırta alır Alex'i. Sen nasıl, senin kadar güçlü olmayan bir takımdan Deniz'i bağırta bağırta aldıysan, Real de şayet istiyorsa Alex'i bağırta bağırta alır. Hiç kendimizi kandırmayalım, Alex de "dört kol çengi" gider Real'e. Şovenist olmaya da gerek yok. Üstelik benim tokata uzatacak ikinci yanağım da yok!.. POST-İT İbrahim Tatlıses, Tarkan'a "hıyar" dediği için 8 milyar tazminat ödüyor. Ben mesleki ehliyeti olmayan birinin televizyonda haber okumak gibi çok teknik bir konuda, "haber okuma yeterliliği olmadığını" söyleme biçimimden dolayı çok daha fazlasına mahkum olmuşum. "Hıyar" demek daha ucuzmuş meğer. Keşke ben de... (Ü.A) S-ÖZ Yiğidi öldür, yoğurdunu öyle ye. Daha kolay oluyor. (Ü.A) Federasyonun peşrevleri ve Sabri Çelik'in tenekeden trampeti dımbırdatıp sahibine göre ses çıkartmasını izlerken, işimden utanır oldum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.