Derbilerin sonucu bal gibi belli olur!..

A -
A +
'Derbileri kimin kazanacağı belli olmaz" diye bir şehir efsanesi ile yaşıyoruz yüz yılı aşkın bir zamandır. Bu pazar gecesi için iki takımı önüme alıyorum, eksilerini ve artılarını döküyorum ve bir sonuca varabiliyorum. Bütün bunlar, Avrupa Ligi'nin sadrından 48 saatte değişemeyeceğine göre kimin kazanacağını da bulabiliyorum. Bütün eksiğim; "hakemin nasıl bir tavır alacağı" ile "yerli oyuncuların nasıl anlık refleksler!" göstereceğini bilememem. Bildiklerim "Fenerbahçe" diyor, bilemediklerim ise "derbilerin sonucu belli olmaz" diyor. Yumurta tavuktan çıkıyorsa da belli, tavuk yumurtadan çıkıyorsa da belli. Döküyorum alt alta artıları ve eksileri, bulabiliyorum sonucu. Sonra bir Türk hakemini koyuyorum ortaya, "eyyam faktörü" ile çarpıyorum. Bölüyorum bazı oyuncuların "sinir katsayılarına." Ekliyorum "ülkenin huzur bulma" unsurunu. Eşitliyorum "futbolun bilimsel değerlerini" ve içinden çıkılmaz bir "romantik savaş" kalıyor elimde. Elde kalan tek şey "kimsenin önceden belirleyemediği" netlik. Net bir bilinmezlik... Anlık reflekslerin belirleyeceği ve önceden hazırlanan her türlü oyun planının anında bozulacağı bir maç... İşte size benim artılarım ve eksilerim: GALATASARAY A- Galatasaray'da 10 oyuncu aynı anda gol atmayı düşünerek oynuyor. Bu gerçek göze "hoş" gelebilir ama Kadıköy'de "nahoş" durumlara neden olabilir. E- Galatasaray'da sadece 7 oyuncu savunma yapmayı düşünüyor. Dört oyuncu ileriye yaslanıp bulundukları üçüncü bölgede bile savunma yapmayı düşünmüyorlar. "Yalancı pres" dediğimiz hareketlenme için bile çaba harcamıyorlar. E- Hocası dahil bu maçın ne anlama geldiğini yüzde yüz idrak edemiyorlar. Rijkaard ne derbiler görmüş bir hoca olduğu için, için için bu maçında sıradan bir "üç puan mücadelesi" olduğunu düşünüp, bunu bizim abarttığımızı düşünüyordur. A- Çok kolay ve çok sayıda gol pozisyonu bulup, kale önündeki (olsa basketbolun boyalı alanı diyeceğim) "gol konisi" içinde dolaşıyor. E- Bulduklarının bir kısmını atabildiği halde çok farklı bir şekilde "en çok gol atan takım" durumunda. 4 bulup birini atan bir takım Kadıköy'de 4 bulamaz. E- Sinir katsayısı çok çabuk düşebiliyor. Rakibinin "mikser" oyuncu sayısının fazlalığı ile başa çıkamıyorlar. Çabuk kart görüp, hakemin seyirci baskısıyla kolay kart göstereceğini bile bile, bu tuzağa hemen düşebiliyorlar. İyi oynayacaklar ama bunun karşılığını alamayacak olmalarını bir kez daha yaşayacaklar. E- Maalesef "takım olarak düşünmek" konusunda özürlüler. "Takım olarak düşmek" gibi birkaç dakikalık sıkıntılar yaşıyorlar. Öne bile geçseler rakibin her "planlı hamlesinde" kendileri zarar görüyorlar. Hakemin onları dağıtmasını kabulleniyorlar, ya da kabullenemedikleri zaman sahada eksiliyorlar. Bunun rövanşını Ali Sami Yen'e kolaylıkla bırakabiliyorlar ve o rövanşta da aynı silahlarla vurulup dağılabiliyorlar. A- "İyi futbol oynamak" gibi bir kaygıları var. Oyunu bozmayı düşünmüyorlar. Rakibinden kesinlikle daha hızlı oynuyorlar. Bunun top kayıpları nedeni olması bile onların hızını kesemiyor. Tabelaya oynamayı kolaylıkla unutabilmeleri sıkıntısına rağmen "iyi oynamak kazanmaktan önemli" gibi bir düşünceleri var. Oyunu çirkinleştirmek ve rakibi oynatmamak gibi bir düşünceleri asla yok. E- Şu satırları sadece bu maç için eksi olarak da yazabilirim. Çünkü bu pazar bu değerlerin hiçbir kıymet-i harbiyesi olamayacak. A- Bütün takım kaytarmadan oynuyor. Herkes her an oyunun içinde. E- Rijkaard Barcelona modelinin bir kısmını uygulayabiliyor. Ancak, orada geriden top alabilen bir Messi ile hücum ediyordu. Önde "bulamadan bile atabilen" bir Henry vardı. Dikine gidenin kralı Eto'o ile oynuyordu. Burada bunu bulamıyor. Ayrıca "Türk futbol mantığı" ile yeni tanışıyor. Ne kadar kendisine anlatılmış olursa olsun pazar gecesi "bu başka türlü bir derbiymiş yahu" diye kendi kendine Flaman Flaman söyleneceği kesindir. Onun Türkiye'ye uyumu pazar gecesi tamamlanacak. FENERBAHÇE A- Hocası dahil bazen 11 kişi ile gol yememeyi düşünebiliyor. Skora ve tabelaya oynamayı çok güzel beceriyorlar. E- İyi futbol oynamak gibi bir kaygı duymadan oynayıp kazanabiliyorlar ve bu nedenle futbol kaliteleri sorgulanmıyor. A- Hocası ve yönetiminin enjekte ettiği ve kanlarında dolaşan "itici gerçek" bir Galatasaray galibiyetinin "kutsal" gibi görülmesidir. Her türlü sorunu unutturacak kadar camiayı kendinden geçiriyor olmasıdır. A- "Yarım" bulsa "bir" atabiliyor. Bulduğunu bırak, bulamadan bile gol atabiliyor. Kadıköy'de "tam" bulacak birkaç kez. "Buldu mu atan" bir takımdan söz ediyoruz. E- Oyun içinde birbirine sinirlenen oyuncu sayısı rakibinden çok fazla. Bireysel yetenekler bazen takım oyununu çok fena halde bozuyor. Mesela, Kazım'ın arkadaşlarının sevgilisi olabildiğini hiç sanmıyorum. Buna da "maç kaybetme nedeni olamayan bir sevimsizlik" diyebilirim. A- 90 dakika dışındaki tüm stratejileri saha dışından başlayarak bir hayli planlı bir biçimde geliştirebiliyorlar. Bunları seyirci ile destekleyip maçın içinde de kullanabiliyorlar. Maçın içinde ne zaman "rakibi bozacak, hakemi dağıtacak, seyirciyi ateşleyecek" hır-gür zamanının geldiğini çok iyi biliyorlar. Bu konuda "takım olarak düşünmek" gibi müthiş bir silahları var. E- Oyunda kaytaran oyuncu sayısı en az üç. Ancak bu pazar bu sayı en fazla bire düşer. Onu da takım olarak taşıyacaklardır. A- Maçı yakaladığı anda güzel oyunu bir kenara bırakıp tabelaya oynamak konusunda çok usta ayakları var. A- Daum burasının neresi olduğunu da biliyor, bu pazar gecesinin ne demek olduğunu da. Teknik direktörlükte "sezonluk kombine" Galatasaray galibiyetinden geçer. A- Türkiye'nin en etkili taraftar gürültüsüne sahipler. Maçın içinde olacaklar sürekli olarak. Hem Galatasaray ile oynayacaklar hem de hakemle. Buna birkaç kişi dışında hiçbir Galatasaraylı oyuncu dayanamaz. Hele Türkiye'de buna dayanacak hakem yok. Özetle... Galatasaray'ın güzellikler adına sunacağı hiçbir artısı pazar gecesi geçerli olamayacak. Bu maç "sonu belli" bir derbidir. "Derbilerin sonucu önceden kestirilemez" diyenlere cevabım ise "Kadıköy'deki Fenerbahçe-Galatasaray derbileri hariç" şeklinde olacaktır. G.Saray'ın 7 eksisi, 4 artısı, F.Bahçe'nin 7 artısı 3 eksisi var. Eksiler artıyı götürdüğünde ise sonuç F.Bahçe çıkacaktır. POST-İT Milli takım için düşünülen "yabancı" konusunda hâlâ daha tedirginim. Hiç üst yapıda bulunmamış olan Ertuğrul Sağlam benim de adaylarım arasında ama "sosyal konumu" nedeniyle işe 1-0 mağlup başlayacağını düşünüyorum. O kategorilerde başarılı olmuş olan Abdullah Avcı'nın neyi eksik, bana biri anlatsa da öğrensem. Veya Tolunay Kafkas'ın... S-ÖZ Sana taşla varana, sen aşla var... Bir Anadolu deyişi >> Bursaspor 3-0 yenebilir mi? Mümkün. Galatasaray 2-0 yenilebilir mi? Mümkün. O zaman Bursa ikinci. Üstüne bir de Ankaraspor nedeniyle "bedava üç puan" koyun. Bakın manzaraya.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.