Maçın öncesindeki 10 ayı bir kenara bırakıp bunu "kendinden mütevellit" bir maç olarak seyredip analiz yapayım diyorum... I-IHHH!.. 10 ayı içine katıp ondan sonra maçın içindeki pozisyonları değerlendireyim diyorum... Ona da I-IHHH!.. Çünkü bu maçın başlama düdüğü, 10 aylık macera ve korku filmini unutmuş olarak çalmadı ki... Ama maç da geride ne yaşanmış olursa olsun başlı başına bir "devlerin aşkı" maçı... İlk yarı geride temkinli ve savunmasının en az üç adamını çakılı oynatan Galatasaray'ın "garanti" futbol anlayışını bulduk soframızda. Fenerbahçe ise "presi olmayan baskı" yöntemiyle "ne kuş ne deve" oynuyordu. Şut yoktu mesela... Sarı-kırmızılıların etkin elemanı Elmander'i erken kaybetmesi nedeniyle taktik değişiklik şanslarından birini yitirmiş olması da dezavantajı olarak dikkat çekti... Her şeye rağmen ilk yarının en iyi oyuncusu Cüneyt Çakır oldu bana göre. Çünkü ilk 45'in "en evrensel kalite" sunan ismi; hocamızdı... Etrafım ise çoktan "Alex beklentisi" içine girmişti. Benim fikrim ise bu oyun anlayışı ile Galatasaray'ın beraberlikten fazlasını alamayacağı şeklindeydi. İlk yarı bittiğinde ise hâlâ daha "Galatasaray şampiyon..." İkinci yarıda Fenerbahçe daha agresif ve çabuk oynamak isteğini belli ederek sahne aldı. "çabukluk ile telaş" birbirine karışmadı değil zaman zaman. Çünkü zaman aleyhine işliyordu... Tam goller kaçırırken Dia'nın işgüzarlığı takımı 10 kişi bırakmaz mı?.. İşte o an Alex oyuna dahil olmaz mı?.. Olduğunda ise herkes 2 kişilik oynamaya başlamıştı Fenerbahçe'de... Birer eksik kalındığında ise yatanın kalkmadığı, ev sahibini ise adrenalinin tam kapasite bastığı bir maça döndü devlerin aşkı... Son dakikaları iyi yumuşatan, geriye yaslanmasına rağmen maçı, ligi, play-off'u, sezonu alıp götüren Galatasaray oldu. Zaten başlarken de şampiyondu... G.SARAY KAPTIRMADI Maçın en önemli özelliği tüm istatistikleri alt üst eden bir gerçekte gizliydi. Başlama düdüğü çaldığında Galatasaray "şampiyon"du. Fenerbahçe ise rakibinin "elindekini almaya çalışan" takım durumundaydı...