Maçtan önce Fatih Terim, "Çatır çatır oynayacağız demişti", fazlasını oynadık. Bütün sayısal veriler, lehimizeydi. Daha çok şut attık, çerçeveyi daha çok bulduk, 3 kez de direkleri kırdık. Bütün mesele topun tamamının çizgiyi geçmesiydi ama bir tek o olmadı. Üç kişi mükemmelin üstünde oynadı. Bir üç kişi daha iyi oynadı. Bir üç kişi daha ülke standardının üzerinde oynadı. İki kişi de bu maçı çok iyi oynamadı. Bu karmadan bir takım harmanlayan Fatih Terim, yüreğini ortaya koyan bazı oyuncularıyla puanı değil, puanları alabilecek bir mücadele sergiledi. Hani bir jüri olsa ve tabelayı görmezden gelip oyuna göre puan verse inanın üçünü de G.Saray'a verirdi. Hemen hemen 75 dakikalık oyunda golün kendisine çok yakışacağı bir Galatasaray vardı sahada. Ama bazı küçük tercih hataları, biraz da heyecan ve deneyimsizlik bir türlü beklediğimiz golü vermedi bize. Üç kez direğe toslayan topun dışında, bir de penaltı hakkımız vardı ama o da nazar boncuğu olsun. İkinci yarıda Burak'ın hep kendisine yapılan bir haraketi, kendi ceza sahasına gelip rakibe yapması, maçı hiç de hakkımız olmayan bir farka taşıyacaktı ama o anda da Semih, Dany, Eboue ve Hakan Balta'nın attıkları imzaya Muslera kocaman bir damga bastı. Bu Şampiyonlar Ligi çok ilginç bir arena: Saat 23.30'da maçlar bittiğinde bu grubun lideri Romanya'nın Cluj takımı. Burada bir tuhaflık var ve G.Saray'da imkansız gibi görünen hem de çok tuhaf olan bu tür düğümleri çözebilecek bir oyun ve oyuncu karakterine sahiptir.