Şu sıralarda siz biliyorsunuz; hâlâ Don Kişot muyuz, umudumuz var mı ve değirmenlere saldırmaya devam ediyor muyuz; ama ben bu tuşlara dokunurken bilmiyorum durumumuzu.
Belki de; yardımcısı Sancho Pancha gibi ardımıza baka baka, ve de burnumuzu çeke çeke şimdiden başardık hayallerimizi gömmeyi...
Kim bilir?..
En azından ben değil...
Bu yazıyı yazarken her şey meçhuldü benim için...
Şimdi; Andorra maçında 'şunlar yanlıştı' diye yazsam, Macaristan'ı yenmiş isek, fena halde şişerim...
En iyisi Andorra'da eni sadece 60 metrelik bir sahada bizim 68 metreye göre pas ve ortalar atıp bütün bunların 60 metreye göre gittiğini yazayım.
Bunu kimse yakalayamadı çünkü.
Mevcut şartlara göre oynamadık...
68'lik ortaladık, 60'lık gitti top...
Ön direk ayarı verdik topa vururken, ama sahanın arka direğine düştü top...
Yayın hemen önüne şişirdik, altı pasın önünde kaleciye armut oldu toplar...
En iyisi ben size bir 'Ergun Kantarcı-Kadri Aytaç' hikayesi anlatayım...
***
Olay Ordu'da geçer...
Orduspor'un efsane günlerinde hoca rahmetli Kadri Aytaç'dır...
Takım kötü gitmektedir ve hoca da takımın 'kaşar oyuncularına' takmıştır.
Hafta içi çift kale yapılırken tribünler moral vermeye gelmiş taraftarlarca doldurulmuştur.
Takımın önemli ve tabir caizse 'en kaşar' oyuncusu Ergun Kantarcı, kadronun dışına itilmiştir.
Kendi gençlerinden oluşturduğu maç kadrosunun karşısına formsuzları ve kadro dışına ittiklerini koyar ve çift kale başlar. Devir malzeme sıkıntısı çekilen bir devirdir ve Ergun Kantarcı 41 numara ayağına ancak 44 numara bir çift krampon bulmuş ve çift çorapla bile ayakkabı Şarlo'nun ayakkabısı gibi durmaktadır ayağında. Maç kadrosundaki sol beki geçer geçer ortalar Kantarcı. Kadri Aytaç'ın sevgili oyuncusunu adeta maymun eder. Yatırır yatırır geçer...
***
Ancak bütün ortaları kale arkasına düşer.
Tribünlere gider...
Bir tanesi bile kaleyle ve kaleciyle yakın temas sağlayamaz.
Aytaç düdüğü çalar ve yönettiği çift kaleyi durdurur. Tribünlerin duyacağı şekilde Ergun Kantarcı'yı yanına çağırır ve yüksek sesle azarlamaya başlar:
'Bin senedir oynuyorsun hala daha bir orta yapmayı öğrenemedin...' gibilerden yüksek sesle çıkışır.
Amaç onu seyirciye şikâyet etmektir ve niye oynatmadığına bahane bulmaktır.
Kantarcı dayanamaz ve daha yüksek sesle konuya şöyle bir yorum getirir.
'Hocam bu ayakkabı çalım atar ama orta yapamaz.'
Cevap 'niyeymiş o' şeklinde gelir.
Kantarcı da taşı gediğine koyar:
'Hoca, ayağa bak ayakkabıya bak... Ben 41'lik ortalıyorum, o 44'lük gidiyor!'
Andora maçı için benim yorumum budur..
Siz bu yazıyı okuduğunuzda ben de öğrenmiş olacağım Don Kişot'luğumuzun nereye kadar olduğunu, ya da Sancho Pancha durumuna düşüp düşmediğimizi...