Er kişi niyetine!..

A -
A +

Tarih bir şeyleri yazmaya başlarken hata gibi görünenler zaman içinde başarı gibi de gelebilir, başarı gibi görünenlerin aslında birer hayal kırıklığı, yıkım ve hatta felaket olduğu görülür. Tarih; hesap sormaz, sadece yazar. Tarih; ihanetler de görmüştür, onuru için kendini feda edenler de. Hepsini tartmış ve yerine yerleştirmiştir. Tarihi bugüne taşıyıp yargılarsak, işte o zaman yanılırız... Tarih... Taraf tutmaz tarih, okuyan tutabilir ama... Tarih gördüğünü yazar, zaman düzeltir yazılanı... Tarih Fatih'i de anlatır Cem Sultan'ı da.. Hitler, Genç Osman, Aksak Timur ve Yıldırım Beyazıt, hatta Gandhi ile Atatürk aktarır bize. Şah İsmail de tarihin oyununda bir rol alır Yavuz Selim de... Al Capone da ona malzemedir Cengiz Han da... Tarih kişilik ayırt etmez, işleri sıralar ve bunlardan bir sonuç çıkarmayı bize bırakır. Ali Şen'i de yazmıştır, Tahsin Kaya'yı da. Faruk Süren'i de, Süleyman Seba'yı da. Galatasaray'ın en çok ve en haklı olarak övündüğü özelliği ise "tarihi yazması" ve futbol tarihine kilometre taşları döşemesidir. Bu konuda sapına kadar haklıdır, ammaaa... Son iki yılda da "tarih yazmak" konusunda ortaya çıkan gerçeği ve çabayı (!) da yazmaktadır tarih. 26 saniyede iki gol birden yemeyi başarmak da tarihe geçmenin bir yoludur, rekor derecede yenilmek de. Cemal Nalga skandalı da bir yoldur tarihe geçmek için, yüzüne gözüne bulaştırılan Derya Büyükuncu olayı da... Suada'da et ve balık karışımı kokusu önüne geçtiyse Galatasaray dokusunun, bu da tarihe geçmek için bir vesile olabilir. Kaptanını kurda kuşa yem etmek de... Voleybol ve basketbolda çırpınan sporcuların çaresizliği ve oynadıkları liglerdeki yalnızlıkları ve ezilmişlikleri, basketbolda hiç farkı olmayan durum, yüzücüsü atleti rekoru olmayan bir duruma düşmek, futbol ise hak ile yeksan... Tarih bunları not düşerken yazmak üzere, kulübünü mahkeme kapılarına götüren bir başkanın izzet-i nefis savunması... Acaba onun izzet-i nefsi kadar önemli değil midir koskoca bir camianın izzet-i nefsi... Tarih adam kayırmaz, torpil yapmaz Tarih yazar hep bırakıp gidebilenleri, ya da ikbal uğruna her şeyi göze alanları. Uğuruna ölenleri de yazar uğruna öldürenleri de... Tarih ihanetlerle de doludur, uğruna başını verenlerle de... 10 milyon kişiyi öldüren Adolf da, 10 milyon kişi için kendini öldürten İndra da onda eşit miktarda yer tutar. Birer paragraftır ikisi de ders kitaplarında... Engizisyon çıkışı "ama ne yapabilirim ki dünya yine de dönüyor" diyerek doğrular uğruna hayatını feda etmekten çekinmeyecek Galileo'yu da yazıyor tarih, başına düşen elma sayesinde yerçekimini akıl eden Newton'u da... Bunları yazar ve yargılamayı da bize bırakır... Beşiktaş maçı bitiminde "bizi linç eden muhalefet bunların sorumlusudur" diyerek, "sıfır muhalefet-tam destek" ile heba edilen iki yılı, çarçur edilen milyonlarca euroyu ve el etek öptüğü için dalga geçilecek hale getirilmiş koca bir camianın karşısına muhalefeti çıkarmaya çalışmak, nasıl bir kılıftır ki çalınan hiçbir minareye uymaz... Brütüs arayan Sezar gibi davranmak, devlet hazinesini kişiselleştiren Sezar'ı ne kadar haklı çıkarabilir ki... Yaptığı su yollarından çok Kleopatra'ya tutkusu nedeniyle biliriz onu... Pekiii... Galatasaray'ın şu andaki mevcut yönetimini nasıl bileceğiz? Tarih bize nasıl aktaracak onları? Tarihe geçmenin farklı bir yöntemini de keşfetmiş olan bu yönetim Galatasaray gibi bir çınarı bu duruma düşürerek tarihe geçtiği için, anılarda hep yargılanacaktır... "Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim..." diyememektedirler onlar. En iyisi... Biz onlar için "iyi bilirdik" diyelim ve ekleyelim: "Er kişi niyetine..." POST-İT Arsız güçlü olunca haklı suçlu olur derler. Mahkemede "kaybetmeye alışan" Adnan Polat ile "kaybetmeye alışamamış" Avukat Hatemi Hanımefendinin söylemleri hayli inciticiydi. Ama bir çok profesör ve hocayı karşısında bulunca o da anladı ki, meydan artık o kadar boş değilmiş... Hakemin sezon sonu el kitabı Sezonun zırt dediği yere geldik... Sıkın dişinizi, şunun şurasında üç haftacık kaldı. Her sezon olduğu gibi biri tartışmasız ayırıp gidemediyse ve çekişme yaşanıyorsa en korumasız, en yalnız, medyası ve taraftarı olmayan tek kesim, okkanın altına gider. Bu sezon da öyle oluyor... Çünkü son haftalar anayasası şöyledir: 1- Lehime hata olabilir ama aleyhime asla olamaz. 2- İşime yarayacaksa, sen de insansın hata yapabilirsin. 3- Lehime hatalarda görmemişsindir, aleyhime hatalarda satılmışsındır. 4- Ben medyayı ayarlarım merak etme sen, lehime hataların insanlığına verilir, rakibimin lehine olanlar ise bu ligi şaibeli yapar. Mahkeme koridorları... Yalvardılar "bırak" diye. "Bırak, yine aday ol" bile dediler. Gitmeyince, durum daha kötüye gitmesin diye el kaldırdılar "gitsin" diye... "Bana ne bana ne" tavrı da mahkeme kapılarında son buldu. Şimdi diyorlar ki "bu bir darbedir..." Bu duruma düşürenler zaten "liseli-lisesiz" ayrımının ta kendisini yaptılar ve şimdi ağlıyorlar "liseliler ele geçirdi" diye. "Kimin listesinde ne kadar liseli var" araştırması yapılıyor ve oylama ve seçim yönlendirilmeye çalışılıyor. Polat'ı lise oyları seçti... Tıpkı Alp Yalman gibi... Faruk Süren gibi... Ali Uras gibi... Hiçbiri de liseli değildi ve hiçbiri liseyi bitirmeye kalkmadı ve önümüze "liseli-lisesiz" ayrımını getirmedi. Liseli veya lisesiz, bırakın Galatasaray'ı sevdalılarına, gönüllülerine ve ayağa kaldırmaya çalışanlara... S-ÖZ "Laf ile pilav pişse deniz kadar yağ gider..." GS ÇORBASI TARİFİ: Benim çarık sizin çorba içinde, sizin tavuk benim torba içinde, benim tavuk orman içinde, adam yer dayağı mahkeme içinde...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.