Bir anda ve hızlı bir geçişle ligin içinde buluverdik kendimizi ve ortada ne Başkan Yıldırım Demirören’in 1 saat konuşup hiçbir şey söylemediği canlı yayın, ne de Arda-Terim meselesi kaldı. Tuttuğumuz takımın peşine takılmak gibi bir morfini anında bastılar hepimize…
Voltaire’in çok güzel ve her zaman geçerli bir cümlesinden yola çıkıyorum. Der ki yazar ve düşünür; ‘Uzun bir tartışma, her iki tarafın da haksız olduğunun delilidir...’
Sizce de çok uzamadı mı milli konumuz?
Üstüne üstlük konuyu uzatanlara ayar ve flu olmayan bir açıklama beklerken çok uzun bir süre konuk olan Sayın Başkanımız mükemmel bir stratejiyle konuştu uzun uzun ama hiçbir şey söylememeyi başardı...
Bize anlattıkları Goethe’nin iyimserlik dersi gibiydi. Yani; bize ‘çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim’ kabilinden bir ders verdi...
Oysa ben istersem yanlış düşünürüm ama her zaman kendi fikrimle ve sadece kendi zihnimle düşünürüm diyenlerdenim...
Daha bunları tartışamadan açıklama için öyle bir tarih seçilmişti ki; hemen ‘Hüseyin Göçek hangi kararları yanlış verdi’ ile ‘Galatasaray gerçekten ballı ve oynamadan kazanıyor’ algısını çoğaltmaya çalışan güdümlü medyanın peşine takılmış halde bulduk kendimizi…
Xanax’ı dayadılar bize...
Acilen morfini bastılar...
Bize düşen zorlukları karşılamak için iki seçenekten birini seçmekti...
Ya zorlukları değiştirecektik, ya da zorlukları değiştirmek için kendimizi...
İkisini de sevmeyip oluruna bırakanlardan değilim ama maç ahalisinin öyle olduğunu görüp üzülüyorum…
Küsmek ise asla bir yol değil...
Oyuncağımızı eline alıp bozan ve kıran kocaman olduğunu sanan adamlar karşısında boynu bükük bir küçük çocuk gibi mahzunlaşmak ve küsmek istemiyorum...
Öylelerinden olmayı kendime yediremiyorum...
Çünkü şairin dediği gibi ‘Bir kez kaçar uçurtman, sonra gökyüzüne küser insan...’ olmak kısırlığına sıkışıp kalmayı kendime yediremiyorum.
Futbol denilen en çekici aracın ve kalabalıkları en kolay bir araya getirebilen ve sonra da birbirlerinin üstüne saldırtabilen sevimli oyuncağın güzelliklerinin sürekli kürtaja maruz kalmasını kendime yediremiyorum…
Er meydanıysa burası; orada dansözler istemiyorum…
POST-İT
Hafiften başladı ‘rakibinin haksız avantaj sağladığı ve kendisine de sürekli haksızlık yapıldığı’ dönem...
Oysa yüzme bilmeyenlerin çoğu panik ve korkudan boğulmuşlardır.
Kendi hatalarıyla yüzleşmeden hatayı dışarıda arayanlar dönemine girdik futbol âlemimizde…
Haydi hayırlısı...
S-ÖZ
“Bugünkü kanunlar, büyük sineklerin delip geçtiği, küçüklerin de takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir...”
Honore de BaIzac