Ersun Yanal ile "Oynatmak" üzerine...

A -
A +

Bir garip serüvenin tam ortasında Yanal... Belli ki "oynatacağı" adamları seçmek için yaptığı her hamle, bir raddeden sonra "oynatma" hamlesi olmaktan çıkıyor ve "oynatma nedeni" olmaya başlıyor. Trabzonspor Antep'te... F.Bahçe Malatya'da... G.Saray ile Beşiktaş birbirini yiyor Ali Sami Yen'de... Bu takımlarda hiç milli oyuncusu yokmuş gibi, sayın ve saygıdeğer hocamız, kalkıp Almanya'ya gidiyor. Amacı ise "oynatmayı" hiç denemediği ve düşündüğünü de sanmadığım Ümit Davala'yı izlemek... ...miş... Ümit Davala'yı hocası "oynatmıyor" ve Werder Bremen'in Şampiyonlar Ligi'nde Lyon'dan toplam 10 gol yediği iki maçın arasında bir Werder Bremen ekolü izleyerek bilgi ve görgü artırımında bulunuyor. İçinden de demiştir ki; "Bu Davala kulübeye çok yakışıyor. Arnavutluk maçında onu mutlaka kadroya alıp yanıma oturtmalıyım." Sonra değerli hocamız dönüp geliyor Türkiye'ye, İstanbulspor - Ankaragücü maçına gidiyor. Hiç bir aday futbolcusu yok ortada ve nihayet bir maça daha gitmek için bu kez seyircisiz oynanacak bir maç seçiyor. Beşiktaş-G.Birliği maçında sahada hazır bulunuyor. Şeref tribünü civarındaki 50 kadar hazirun küfür edecek değil ya hocaya... En fazla birazcık ters ters bakıyorlar... O kadar. Hoca, şimdi en azından, bir konuda kararlı. Kimleri "oynatacağına" henüz karar vermedi ama, kimleri "oynatmayacağını" biliyor. Ümit Davala'yı kulübeye oturtacak, yani "oynatmayacak". Seyircisiz seyrettiği Beşiktaş'ın Çağdaş'ını seyretmeye gitmişti ya, Rıza hoca Ersun hocaya kazık atıp "oynatmadı" ya... İşte o Çağdaş'ı da kadroya alıp "oynatmaması" gerektiğini çözdü. Ersun Yanal, 1 haftada 2 maça gidip "oynatacağı" hiçbir kimseyi seyredemeden tarihteki yerini almış oldu böylece. Ersun Yanal, istediği an "oynatabilir"... ... oyuncu bulmakta zorlanmaz. Onu, kimse de bu kadar tazminatı üstlenip, yerinden de "oynatamayacağına" göre, kendilerini önümüzdeki hafta Çatladıkapı - Canımspor maçında görebiliriz. Tebdili kıyafette gelmesini öneririm yine de... Sevgili hocamız bir türlü seyircisi olan, milli adayların mutlak oynadığı bir maçı denk getiremedi bu günlerde. O nedenle "oynatmakta" özgürdür... ... istediğini. Seyretmeye gittikleri "oynatılmıyor", seyretmeye gidemedikleri ise "oynamaya" talip. Mesela Ayhan... Hoca anlaşılan "oynatmak" üzere... Yarım kalmış yazı Bir grup, ya da güruh Hasan Şaş ve Arif Erdem'e tepkili. Bu da camianın rahatsızlanmasına sebep oldu. Petre'nin Kocaeli İsmet Paşa Stadı'nda "yuhalanması" ile başlayan "belden aşağı vurmak" trendi, sarı-kırmızılı tribünlerde hiç bilinmeyen, tanımadık bir "seviyesizliğin" ortaya çıkmasına neden oldu. Bu G.Saray kültüründe olamaz... Olmamalı... Geçmişin hatırına deyin, 3-0 olmuş maçın bu saatinde deyin, ne derseniz deyin, bu olamazdı. Hagi'nin tepkisi "safkan" haklıdır... Çünkü ortada şöyle bir gerçek daha var. Bu takımın, bir maçın bir kaç dakikasında bile olsa "eğlenmek" hakkıdır ve bu hakkını kullanmıştır. Tribünler de onlarla eğlenmeliydi... Yoksa o taraftar grubu G.Saraylı değil de... 30 Ekim 1993 tarihinde Arif Erdem 35 metreden Schmeichel'ın "örümceğini" alırken, ben oradaydım ve o golü anlatırken Ribery ile Hasan Kabze 9 ve 10 yaşlarında "misket" oynayan ve "topaç" çeviren iki veletti. Arif ve Hasan'ı en çok ben eleştirdim. Ancak ikisinin de, özellikle böyle maçlarda iki sandalye atıp saha oturabilme hakları en azından bende mahfuzdur. Korkunun ecele faydası yok Kendine rakip gördüğüne "sana rakip olmayı yasaklamak" bir başarma yöntemidir. Ama "Korkmak" ve "kendine güven yetersizliği" de bulunur içinde. Hafiften "faşizan" kokular neşreder. Gerçekten de kaçılmaz. Bu yönetimle F.Bahçe çok şeyler başarıyor. Ama "müteahhitlik" bazında ve Türkiye çerçevesinde. Para akıtan taraftar da bununla yetinmiyor. Yemiyor... Halit Deringör ve Sezai Akaltın "uyutma" ve "gri bulutlar" konusunda doğruyu söyleyebilen iki makbul Fenerli'dir. Saadettin Saran, dünya kulübü olabilmenin gerçek adresidir ve "nokta hedefe atışı" gerçekleştirebilecek en önemli ve tek isimdir. F.Bahçe'yi "hepimizin" yapacaktır eninde sonunda. Daum'un ligi bu işte!. Daum'un mantığı ve matematiği artık iyice sırıtıyor. Küçük takımlara torba torba gol. Büyüklerin hepsini kaybetsen bile, her büyük maçtan sonra mutlaka 1-2 küçük maç gelir ve seni kurtarır. "Orta karar" seni zorlarsa döverek yen. Yenemezsen hakem eliyle atsın içeri... Dokunulmazlık kaldırılmasın ve herkes eşit şartlarda oynasın ama F.Bahçe daha eşit şartlarda oynasın!.. Levent Bıçakçı, Sabri Çelik, Ersun Yanal üçlüsünün ligini anlatmak ve yazmaktan utanır ettiniz bizi. "Yıkmak" ve "Yapmak" Kimlik ve kişilikten, doğru için inatlaşmaktan tanışırız kendisiyle. Serdar hocayı hakemliğinden ve insanlığından da tanırım. İyi bilirim... Bir kaç haftadır pazartesi akşamları Kanal A'nın sporvizyon programında birlikte de oldum. Şimdi TRT'ye başladı. Hayırlı olsun... İnşallah Kanal A'dan da kopmaz. Çünkü "yıkmaya" değil, "yapmaya" çalışan bir hakem yorumcusu olarak bildim kendisini ve bu işe en çok yakışan isim olarak kalbimde kalacak, birlikte çalışamasam da. POST-IT "Acemiliğimiz geriye kaldı. Artık, Pendik faciası gibi futbolun sahada oynandığını sandığımız günler geriye kaldı." ME'ALİ "Pendik faciasından beri saha dışında maç kazanıyoruz." (Aziz Yıldırım) S-ÖZ Dokunulmazlıklar kaldırılsın!.. (Birileri ve Diğerleri)S-ÖZ Dokunulmazlıklar kaldırılsın!.. (Birileri ve Diğerleri) Puan cetveline dikkatli bakın, Beşiktaş'ın peşinde Rizespor'u göreceksiniz. Eski Rıza, Yeni Rıza'yı geçmeye çalışıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.