Bütün mesele maçın ne kadar "ciddiye" alınacağı ile ilgili ve tek tehlikenin yeni katılan oyuncuları ve Yılmaz Vural'ın ne kadar "büyüklere potansiyel tehlike" olduğu idi. Ama asıl meselenin İlker Meral'in "8 metreyi görememe" özürlü biri olduğu anlaşıldı daha maçın başında. Yahu insaf... Tam cephedesin... Mesafen 10 metre bile değil... Ali Güneş kafa vursa top uçacak, belli ki eliyle dokunuyor ki top "patlıyor..." Bir sonraki elle oynamayı da es geçelim. Yardımcının kaldırdıkları ile bir gün önce Alpaslan Dedeş'in kaldırdıkları zaten işi belirlemiş. Belki, "büyük takımsan hakemi de yeneceksin" diyenler çıkabilir ama onlara da ışıklandırması ve tüm fiziki şartları ile "köy stadı" imkanlarına sahip olan ortamın verdiği sıkıntıyı sunabilirim... Soğuktu Galatasaray... Buz gibiydi ilk defa... Hakemle kavga edebilen, eline vurup omuz atabilen bir takım olmadığı için, eski alışkanlıklarından arınmış olduğu için "paşa paşa" yenik kapadı ilk yarıyı. İlk yarıda Arda'nın, ikinci yarıda direkten çizgiye inenin, sonra da Nonda'nın içeri bırakamadığı topu, bariz gol şansından gelemeyen kırmızıyı gördüm ve anladım ki ne top seviyor Galatasaray'ı, ne de Oğuz Sarvan... Hadi penaltı ve kırmızıyı görmedin diyelim, Ali Güneş'i bariz gol şansında yakaladın ve gördün ki kart çıkardın ve serbest vuruş verdin. Peki... Kim tembihledi sana neleri görmemen gerektiğini acaba?.. Beklenen oldu ve sonunda bize "acaip" bir hakem yazısı yazdırdınız maç yazısı yerine. Bari; oldu olacak Ankaraspor maçının üç puanını da siliverin bari de "zevahiri kurtarın..." Sarvan ve Özgener'i de mutlu edin...