Lütfi Arıboğan meselesi tam, "adama göre iş" arandığının, adam kayırıldığının ve torpil yapıldığının kanıtıdır. Ben Lütfi Arıboğan'a asla karşı olmadığımı en başından belirteyim. Sonra onun sporcu geçmişi, bilgi ve insanlık formatına inanıp saygı duyduğumu da eklemeliyim. Ancak meselenin neticeleniş biçimi bir türlü aklıma sığmıyor. Şu sürece bakın... Basketbol Federasyonu Başkanlığı için güdümlendi, olmadı... Yüzme Federasyonu Başkanlığı teklif edildi, yine olmadı... Sonra Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Aydın Torunoğlu "yerinden oynatıldı" ve açılan yere Lütfi Arıboğan arkasından itilerek yerleştirildi. Lütfi Arıboğan belki de daha üst düzey bir görevi bile hak ediyor olabilir. Ama Ülker'in iktidar yakınlığı ve Arıboğan'ın Ülker'de geçirdiği zamanı, "kariyer belleyip" buna vefa olarak boşaltılan yere atanmasını, "adama iş" olarak değerlendirmekten geri duramıyorum ve içime sığdıramıyorum. Yanlışın bir başka yanlışla örtülmeye çalışıldığını görüyorum. Futbol Federasyonu'nun özerkliği, meydana gelen şu durumda, "kesilmiş doğalgaz hattı" gibi boş yere tıslayıp duruyor. Ne onlar özerk, ne de futbol bağımsız. Cezaları caydırmak değil, kayırmak üzerine kullanmaları da korktuklarını, ya da en azından çekindiklerini ve birilerine çanak uzattıklarını gösteriyor bana. Ben sadece G.Saray'da bir dönem forma giymiş olmasına bakarak Arıboğan'ın 'Genel Sekreter'lik görevine karşı çıkan Aziz Yıldırım'ın, acil toplantı haline geçip tepki koymasını da buna bağlıyorum. Tipik Aziz Yıldırım tavrı... Ne olur ki, sporun bir yerlerinde G.Saray'ın lisesinde okumuş veya formasını terletmiş birileri olsa? Üç kulvarda birden mükemmel giden bir takımınız var. Avrupa'sıyla hepimiz gurur duyuyoruz. Diğer kulvarlar da sizi mutlu etsin ve tadını çıkartın. Ayrıca camia içi dinamitleri harekete geçirmekte yadsınamaz bir başarı sağladınız. Buna F.Bahçeli olmayanlar bile hayran. Ama siz hâlâ korkutamadıklarınız, ya da sizi eleştirenlerin ekmekleriyle oynuyorsunuz. Maalesef sayın başkanda "paranoya" var.. Herkesi kendine ve takımına düşman sanıyor. Genelde de ikisine birden... Başkanın tabuları da var. En önemlisi kendisini milyonlarca insanın tabusu görmek gibi bir tabusu var. Ama o birilerinin kâbusu olmayı da çok seviyor. Ayrıca tepki gösterdiği Lütfi Arıboğan'ı değil, ama ona iş aranmasına yazının başında ben ondan fazla tepki gösterdim. Üstelik Lütfi Arıboğan torpilli olabilir ama G.Saraylı falan da değil. Ayrıca o göreve gelip, F.Bahçe aleyhine penaltı çaldıracak bir adam hiç değil. Ama sayın başkan hep hedef saptırır, ya da yeni hedefler üretir. Sayın başkan ileride olabilecek her hangi bir aksiliğin kılıfını şimdiden hazırlamış oluyor ve biraz da hedef saptırıyor. Bu şuna benziyor biraz: Susurluk olayında, Çatlı ve bir milletvekili aynı arabada nasıl bir arada olabiliyor ve bagajdaki silahlar neyin nesi diye çok soruldu ve yazıldı. Ama hedef saptığı için kimse üst düzey emniyetçi Hüseyin Kocadağ'ın o arabada ne aradığını hiç kurcalamadı. Hiç ellemedi... Ya da hiç elleyemedi... Hagi'nin yeni futbol metodolojisi belli oldu. Bursaspor'u, İkinci Lig'e fazla gelen ama sonuç olarak İkinci Lig'de oynayan bir takımı eledi. Mazeretini kabul etmemek mümkün değil. Altı aydır para almayan adamın ayağı gitmez topa. Bu da başlayacak olan ligin, yönetim tarafından şimdiden kaybedildiğinin kanıtıdır. Ama bütün bunlar bir yana Hagi eski takımını yenebilirken, Hakan Şükür G.Saray'dan önce son giydiği takıma bir gol atabildi, Hagi ve arkadaşlarının yapabildiği sadece o kadarda kaldı. Eskiden bir söz vardı, "Yenildik ama ezilmedik". Hagi'nin getirmeye çalıştığı yer, "Yendik ama ezilmedik" oldu. Ama ben maçtaydım. G.Saray "yendi" ama bir güzel de "ezildi!.." Bu bir kitap. Adı, "Mahberi Hatun". Cannes'da doğan, Nice Üniversitesi Edebiyet Bölümü'nde yüksek lisans sahibi olan ve 1983 yılından beri İstanbul'da Fransız Edebiyatı Öğretmenliği yapan, şiir dalında Fransa'nın Cumhurbaşkanı Büyük Ödülü'nü almış olan, adı Gisele, soyadı Köseoğlu olan bir yazarın eseri. Lale Özcan tarafından Türkçe'ye çevrilmiş. Sanata ve edebiyata düşkün hükümdar Alaeddin Keykubat'ın Mahberi Hatun adıyla tanınan Kalonoros Prensesi Destina'nın hikâyesi. Mutlaka okunması gerekiyor. Gerçek!. Gerçekle yüzleşmek... Bazen gerçeğe kafa atmaktır, bazen gerçekten gelecek sümsüğü kabullenmektir. Gerçeği bilmeye, en azından insan olarak hakkı vardır insanın. Şayet insan kılığına girmiş bir yaratık değilse. Gerçeği bilmek cesaret ister. Yürek ister. Tabii gerçeği, bilmeyenin yüzüne söylemek de... Gerçeği bilmek ya da söylemek yüreğin iki pıt pıtına sığmaz. Gerçeği söylemek ve gerçekle yüzleşmek de yüz ister. Ama ya gerçeği saptıranlar?.. Yüzü olmayan yüzsüzler ve gerçekten korkanlar?.. Bu bölümü yönetici, hoca ve hangi kulübün neresine isterseniz, önünüzde kıvırıp duranların bir yerine yapıştırın. Kurbanlık topçu! Ben hep düşünürdüm ve kafamın içinde hep tartışırdım. Yabancılar Noel tatili ister ve verilir, verilmediği zamanlarda da alırlardı. Son yıllarda devre arası tatilini de onlara göre ayarladık. Bizim topçuların iki dini bayram tatili hakları asla olamazdı. Levent Tüzemen benden önce davrandı ve yazdı. Ama, bir futbolcunun eski takımına karşı oynatılmamasını hak olarak veren, ama futbolcudan bu hakkı esirgeyen anlayışı bir çeşit şike sayanlardanım. Sokaklarda dana kovalamaktan daha yerinde bir ibadet olan, "işini yapmak" konusunda Futbol Federasyonu'ndan hassasiyet beklemek yanlış olur diye düşündüm. O nedenle geç kaldım Levent'ten. Türkçe'yle dansa kalkmak Benim Türkçe'yi takla atarak kullanmam üzerine zaman zaman orada burada yorumlara rastlıyorum. Destek olan da var, eleştiren de. Ben, "meşin yuvarlak" da dedim.. "Aptal kutusu" da.. Beni eleştirdiler ama alıp kullanmaktan da geri durmadılar. Hatta bir süre geçtikten sonra bunları kendilerinin bulduğunu zannettiler. Ben elma şekerine, "zevkin kazığıdır" dersem sizi zorlar mıyım acaba? Veya şiş kebaba, "etli lolipop" demem tuhaflığımdan mıdır?.. Kel birinin kafasındaki, "arazi" bolluğuna dikkat çekip, topla auta çıkana, "saha bitti" demiş olmak anormal midir?.. Arzuhalden, "Zuhal'in namusunu" algılamak, ya da "Arzu'nun hâlleri" yorumuna ulaşmak fonetik algılama zenginliği olarak kabul edilemez mi? Youla'nın ara pasını Cavcav'ın, "arap ası" olarak algılarsanız kabahat benim mi?.. Gökdeniz Karadeniz'in içinden geçenleri bir "iç deniz" yorumuna düşüremez miyim?.. Fatih Sultan Terim'i, Hagi - Arif'in besteleri, Amokachi'nin mal varlığı, Hasan Şaş'ın "topla ön sevişmeyi fazla uzatması", tıkanan sol kanat için, "bal'iç iyi gelir" sözleri biraz içinizi kıpırdatmıyor mu?.. Elle oynayıp itiraz ederken oyundan atılan oyuncu için, "eline, diline hakim olamadı, üçüncüden Allah korusun" dediğimde yorum kendinden menkul değil mi?.. Bayram bitti, yeni yıl çoktan eskidi, ben de bu arada bir yaş daha yaklaştım sona. Ondan mı acaba bunalıyorum ve sizi de müsaadenizle bulandırıyorum?.. POST-IT Artık rahatlıkla gelecek sezonun takımını hazırlamaya başlayabilirim. Önümüzdeki sekiz - on yıl içinde sistemi bir oturtayım, bakın her şey nasıl yoluna girecek. Ben Real Madrid'i 35 yılda bu hale getirdim. (Vicente Del Bosque) S-ÖZ Herkesi öldürmekle hiç düşmanı kalmayacağını sanan birisinin, aslında hiç dostu da olmaz. (Ümit Aktan)