Bunu böyle söyledi Türkiye'de en üst düzey başarıyı sağlamış olan bir hoca. Olabildiğince küçük bir bandajla kameraların önüne çıkarak... İlk maçta Emre ve Semih gibi 20 yaş dişi yeni çıkmış iki delikanlıyı sahaya sürüp 90 dakika oynatan ve rövanşta da onlara 23 yaşındaki Aydın'ı ekleyen, korkusuz ve geleceği örgütleyen tek hocanın kafasını yarmaya kalktık... Kulübe arkasına "tahrik eden" taraftar görünümlü adamlar yerleştirmek nasıl bir "sindirme ve yıldırma" politikası ise; işlemedi bir kez olsun. Ayıp varsa hepimizindir... Maç öncesi 6 aydır basına kapalı idman gününü yine basına kapalı yaptığı için birini korkak, 6 aydır basına açık yaptığı günü basına açık yaptığı için diğerini cesur yaptık... Kaşıdık ve bedelini ödüyoruz... Rakip olmayan bir maçın içinde 4 bin 600 güvenlik kuruluna ihtiyaç duyulmasından da kendimize bir utanç payı çıkaramadık. Bir 50 gramlık pet su kabını gözlemciye götüren Keita'yı üç gün defalarca seyretmiştik hatırlarsanız. Hani nerede kafa yarabilen malzeme? EN TEHLİKELİ DÜŞMAN, KİBİRDİR... Aylardır "başarısız olmanın mazeretlerini" üreterek geldik buralara. Trabzonspor ve Beşiktaş bunu üç günde bir maç oynamalarına bağlayarak arkasına birçok kez sığındı. Biraz abartıldı ama gerçek payı da "fikstür düzenlemesi" ve "yayıncı kuruluşun inisiyatifi" olarak tepelerinde duruyordu. Ama bunu kaybettiği her hamlede en fazla kullanan ve bunun arkasına sığınan hep kafa yaran birkaç yüz "kendini bilmez" olarak tanımlandı. Kendini bilmez ne demekse... Basını kullanan ve örgütleyen, ardından taraftarını kuşatan "yönetici profili" en başta gelen suçlu değil midir?.. Bunları hep "üç-beş kendini bilmez" safsatasına sığdırdığımız için bugün başımız eğik değil mi UEFA denilen örgüte... Kendini bilmeze kendini bildirememekten yakınıyoruz her başımız sıkıştığında. Kazanınca hoca dahi, fobi bitti, Ankaragücü galibiyeti zafer olarak sunulursa, herhangi bir sıradan tökezleme de kaçınılmaz olur... Bunun çaresi ise... "Dışarıdakilerin" en az "içerdekiler" kadar kirli ve suçlu olduğunu kabul etmeden Türk futbolunun bir santim bile ileri gidemeyeceğini kabul etmemizdir... POST-İT Gürcan Bilgiç bana göre en doğruyu yazan "tandanslı yazar" konumundadır. Şöyle dedi: "Devre arasında Fenerbahçe soyunma odasına girip duruma el koyacak biri gerek..." Bir gücü işaret etti. Sorunu teknik kadro ve oyuncu grubunun değil, "müdahil bir gücün" çözebileceğine olan inancını vurguladı ki; kabul ediyorum... Saygı sorunu var... Ortada açık bir saygı sorunu var... Söylemler, ayaküstü açıklamalar sürekli provokasyona müsait bir ortam oluşturmaktan başka bir işe yaramıyor. Herkes haklı... Ammaaaa... "Play-off'ta iki Galatasaray maçını kazanırsak şampiyon oluruz" demek; bekleyen Bursaspor maçı ile Trabzonspor deplasmanında ve de son Antalya deplasmanında rakibi küçümsemek, yok saymak ve hatta play-off'ta oynanacak Beşiktaş ve Trabzonspor maçlarını ciddiye almamak değil midir? Burada küçük bir saygı sorunu yok mu? İbrahim Altınsay Saygı duyduğum bir Beşiktaş "ileri geleni" olarak yer alır bende; İbrahim Altınsay... Dedi ki: "7-8 milyon euroya Türkiye'de şampiyon olunur. 10 milyonu aşan para ve prestij götürüyor demektir..." Çok net konuştu... Bana göre de doğru konuştu... Acı da konuştu... Her zamanki gibi; "Gerçek acıdır ve acıtır..." S-ÖZ: "O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti... Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık olmuştu, ne de bir eksiklik oluştu..." Yeni internet geyiği şöyle; "Futbol çok ciddi bir eğlencedir..."