----------------------- İçimizi kanırtan, kalbimizi kıran, ruhumuzu karartan malum konunun kısır çekişmelerinden bayrama hürmeten uzak durmak istiyorum. Bugün o konuya değinmeden yazı yazmaya çalışacağım. Mümkün olduğu kadar da eğlenceli olmaya çalışacağım. Bayram ve güzellikler yoksa bile arayıp bulmalıyız... ----------------------- Bu masum ve saf oyunun içinde yüzmeye çalıştığı bulanık suları ne kadar tartışırsak tartışalım, bir türlü berraklaştıramıyoruz. Benim bu köşemin ve TV programım "Haydi Maça" nedeniyle oluşan akıllı ve futboldan mümkün olduğu kadar zevk almaya çalışan grubumun da lojistik desteğiyle bunu başarmayı denemek istedim. "Gözler yaşarmadıkça, gönüllere gökkuşağı doğmazdı!" diyen Cheney'in de dediği gibi! Yadigar, Hasan, Engin, Erhan, Nazım, Tuncay, Arife, Bilal ve ismini atladığım 600 dost ve hanım arkadaşların derledikleriyle ortaya çıktı bu gerginlikten uzak şakalar. Ya da düşündüren fikirler... Bakın futbolun içindeki bazı adamlar neler demişler ve tarihteki yerlerini almışlar... Buyurun bakalım bayramlık köşemize: "Büyük takımlar aldıkları kupalarla, küçük takımlar büyük takımlara karşı aldıkları skorlarla övünürler." Michel Platini Sahada 5 kişiyi nasıl geçeceğimi değil, o 5 kişinin beni nasıl durduracağını düşünürüm." Michael Jordan "Beni durdurmak için tabancaya ihtiyaç duyarlardı. Ama Messi'yi durdurmak için makineli tüfeğe ihtiyaç var." Hristo Stoichkov "Mourinho ile futbol konuşmam. Futbol oynamamış birinin bazı şeyleri anlamasını beklememeli." Sinisa Mihajlovic "Jokey olmak için önce at mı olmak gerekir? Jose Mourinho ''Doktorlar sigarayı bırakmazsam futbol oynayamayacağımı söylediler, ben de futbolu bıraktım." Johan Cruyff Hayatta 4 şey bir daha asla geri getirilemeyecek olduğundan, sarf ederken ve kullanırken daha dikkatli olmalıymışız: 1- Atılan ok 2- Kaçırılan fırsat 3- Söylenen söz 4- Geçen zaman Şu 4 konu ise asla başıboş bırakılamayacak 4 varlığımızdır. Zor sahip oluruz ama gereken özeni göstermediğimizde bizi yıkar geçer... Tarlan varsa; içinde ol Teknen varsa:; kıçında ol İşin varsa; başında ol Eşin varsa; yanında ol Pekiii... Niye tartışmak yerine dalaşmayı seçiyoruz. Bizim gibi düşünmeyenler olmasına tahammül edemiyoruz. Onu hemen düşman belliyoruz. Ona karşı örgütlenelim ve onu yok edelim istiyoruz. "Düşün... Danış..." diye bir deyimimize bile 40 takla attırıp "Düşün... Taşın..." yapmışız. Ne alakası var ise "ev taşımanın" bir felsefik tavsiye ile bağlantısı... Meselaaa... Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Sokaktan "kuyumcu geldiii... hanıııımmm!" diye biri niye hiç geçmez? Çünkü kıymetli malı olanlar bağırmaz... Domatesçi, biberci, yoğurtçu, plastik kap-kacakçı bağırır da kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez çünkü... Düşünemeyenler ise hep bağırarak malını tanıtmak, ya da değerlerini savunmak peşindedir... Yaniii... Düşüncen konuşmana, Konuşman hareketine, Hareketin kaderine yansırmış... O nedenle, "GÜZEL DÜŞÜN, GÜZEL YAŞA..." demiş MEVLANA... Ayrıca... "Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz" demişti Maurois. Oysa hayat bazıları için sadece skor tabelasından ibaret. "İnsan asıl kalbiyle görür, sadece kendisine faydalı olacak şeylerdir gözünün görmek istedikleri..." diyen Antoine de Saint Exupery kör müydü sizce? Bu nedenle biz kalbimizle izlememiz gereken bir maçı ıskalayıp, gözümüzle tabelayı takip ettiğimiz için bu oyunu bu kadar sevimsiz bir hale getirmedik mi?.. Veee... Son sözüm de şudur: "İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur..."